Kefil Metni Cevapları Sayfa 137-138-139-140-141-142-143-144
Kefil Metni Cevapları Sayfa 137-138-139-140-141-142-143-144
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
- Haksız davranışlar karşısında nasıl bir tavır sergiliyorsunuz? Sınıfta anlatınız.
Haksızlığa maruz kaldığımda, öncelikle sakin kalmaya ve durumu net bir şekilde değerlendirmeye çalışırım. Haksızlığın kaynağını ve kimlere zarar verdiğini anlamaya çalışırım.
Eğer haksızlık bana yapıldıysa, sessiz kalmadan ve kendimi savunmadan önce, karşımdaki kişiyle sakin bir şekilde iletişim kurmaya çalışırım. Haksızlığın nedenini ve nasıl çözülebileceğini konuşarak anlaşmaya varmayı tercih ederim.
Eğer bu yöntem işe yaramazsa, o zaman daha yetkili bir kişiye veya kuruma durumu bildirmek için gerekli adımları atarım. Örneğin, öğretmenime, okul müdürüme veya aileme durumu anlatarak haksızlığın düzeltilmesini talep ederim.
- Bir arkadaşınızın sorumluluğuna kefil oldunuz mu? Niçin?
Hayır, hiç kimsenin sorumluluğuna kefil olmadım.
KEFİL
Meros, elbisesinin altında bir hançer saklayarak Sirakuza Kralı Denis’in yanına sokuldu. Koruyucular hemen kendisini yakalayarak zincire vurdular. Kral öfkeyle sordu:
— Bu hançerle ne yapacaktın? Söyle bakalım!
— Şehri bir zalimden kurtaracaktım.
— Bu arzunun cezasını darağacı üzerinde göreceksin.
— Ölüme hazırım. Af ve aman dilemiyorum. Yalnız bana küçük bir lütufta bulun: Kız kardeşimle nişanlısını evlendirmek üzere üç günlük mühlet. Arkadaşım bana kefil olacak ve eğer sözümde durmazsam, öcünü ondan alabileceksin.
Kral kızgın bir alayla güldü ve biraz düşündükten sonra cevap verdi:
— Sana üç gün müsaade ediyorum. Fakat bilmiş ol ki bu müddet bittiği zaman görünmediğin takdirde arkadaşın senin yerine geçecek ve ben seninle ödeşmiş olacağım.
Meros arkadaşına koştu:
— Kral benim talihsiz teşebbüsümün darağacı üzerinde cezalandırılmasını istiyor. Bununla beraber, kardeşimin evlenmesinde bulunmak üzere bana üç gün müsaade ediyor. Ben dönünceye kadar onun yanında kefilim ol!
Arkadaşı hiç sesini çıkarmadan onu kucakladı, kendini zalim Kral’a teslime gitti. Meros oradan ayrıldı.
Üçüncü gün şafak sökmeden, kardeşi ile nişanlısını birleştirmiş, mühleti geçirmemek için mümkün olduğu kadar acele geri dönüyordu.
Fakat sürekli bir yağmur çabuk yürümesine mani oldu. Geçtiği dağlarda kaynaklar sel hâline gelmiş, dereler ırmak hâlini almıştı. Yolcu değneğine dayana dayana bir ırmağın kenarına geldiği zaman, büyüyen suların iki kıyıyı birleştiren köprüyü kırıp götürdüğünü ve kemerleri yıldırım gürültüsüyle harap etmekte olduğunu gördü. Böyle bir engel karşısında ümitsizliğe düşerek kıyıda çırpınmağa, sabırsız bakışlarla uzakları süzmeye başladı. Gitmek istediği yere onu geçirmek için kendisini tehlikeye atacak hiçbir kayık, yaklaşan hiçbir gemi görünmüyor ve sular gittikçe deniz gibi kabarıyordu. Kıyıya düştü ve ellerini göklere kaldırarak ağlamağa başladı:
— Ah! Allahım, bu kükreyen suları sakinleştir! Zaman geçiyor. Güneş tam tepemize geliyor. Eğer biraz daha ufka yaklaşırsa arkadaşımı kurtarmak için çok geç kalacağım.
Dalgalar kızgınlığını arttırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Sular suları itiyor, saatler geçiyordu. Meros artık tereddüt etmedi, hemen coşkun ırmağın ortasına atıldı. Sularla çetin bir savaş yaptı ve zaferi kazandı.
Karşı kıyıya geçince Allah’a şükrederek yürüyüşünü hızlandırmaya başladı. Birdenbire, ormanın en sık yerinden kana susamış bir eşkıya sürüsü çıkarak üzerine atıldılar ve korkutucu topuzlarla yolunu kestiler.
— Benden ne istiyorsunuz? Hayatımdan başka hiçbir şeyim yok. Onu da Kral’a ve kurtarmaya koştuğum arkadaşıma borçluyum, diyerek kendisine yaklaşan bir topuzu yakaladı. Üç haydudu vurarak yere serdi, ötekiler kaçtılar.
Yakıcı bir güneş. Meros yorgunluktan kırılan dizlerinin, vücudunun altından kaçtığını hissediyordu.
— Ne işitiyorum? Bu güzel sesi çıkaran acaba bu dere mi?
Durarak dinledi. Yanındaki taşlıktan neşeli bir kaynak fışkırıyordu. Sevincinden sarhoş olan yolcu eğildi ve yanan vücudunu serinletti.
Güneş şimdi bakışlarını yapraklar arasından uzatarak, yol boyunca dev gibi gölgelerle ağaç şekilleri işliyordu. İki yolcu geçti. Meros onlardan hemen uzaklaştı. Fakat aralarında bir şey konuştuklarını işitmişti:
— Şu anda onu darağacağına çekiyorlar!
Yetişmemek ihtimali Meros’a kanat verdi ve korku kendisini kamçıladı. Nihayet uzaktan batan güneş altında Sirakuza şehrinin kuleleri göründü. Çok geçmeden evinin sadık bekçisi tesadüf etti. Hemen tanıdı ve titredi:
— Kaç! Artık arkadaşını kurtarmanın zamanı geçti. Hiç olmazsa kendi canını kurtar. Şu dakikada o can veriyor. Her an hiç ümidini kaybetmeden seni bekliyordu ve zalimin alayları sana olan itimadını sarsmamıştı.
— Pekâlâ, madem ki onu kurtaramayacağım, hiç olmazsa onun felaketini paylaşmalıyım. O kanlı zalim bir dost bir dosta ihanet etti, demesin. Bir yerine iki kişiyi kurban ederek fazilete daha çok inansın.
Meros, şehrin kapılarına geldiği zaman güneş batıyordu. Darağacını ve etrafında halkı gördü. Arkadaşını, asmak için bir ipe takmışlar henüz kaldırıyorlardı.
— Dur cellat! İşte ben geldim. Bu adam benim kefilimdir.
Halk hayret içinde kaldı. İki arkadaş yarı sevinç içinde kucaklaştılar. Hiç kimse bu manzara karşısında duygusuz kalamazdı. Kral bile bu parlak haberi heyecanla öğrendi ve ikisini de huzuruna getirtti. Uzun müddet hayretle seyrettikten sonra:
— Hareketiniz kalbimi size bağladı, dedi. Demek ki mertlik ve dostluk bağlılığı boş kelimeler değilmiş. Şimdi benim de sizden bir ricam var. Beni de dostluğunuza kabul edin ve üçümüzün kalbi bundan sonra bir olsun.
Friedrich von SCHILLER
- ETKİNLİK
Okuduğunuz metnin içeriğine yönelik sorular hazırlayıp sınıfta arkadaşlarınıza sorunuz.
- Meros, arkadaşı için neden kefil olmayı kabul etti?
- Meros, arkadaşını kurtarmak için hangi engelleri aşmak zorunda kaldı?
- Meros’un yolculuğu sırasında karşılaştığı en büyük engel neydi?
- Kral Denis, Meros’un ve arkadaşının dostluğuna neden hayran kaldı?
- ETKİNLİK
Sınıfa getirdiğiniz “Çocuk Hakları Sözleşmesi”nden maddeler okuyup bu maddelerle ilgili kişisel görüşlerinizi açıklayınız. Konuşmalarınızda uygun geçiş ve bağlantı ifadelerini (oysaki, başka bir deyişle, özellikle, ilk olarak, son olarak) kullanınız. Konuşurken yabancı dillerden alınmış, dilimize henüz yerleşmemiş kelimelerin Türkçelerini kullanmaya çalışınız.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden Maddeler ve Görüşlerim
Madde 1: Bütün çocuklar, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, milliyet veya sosyal köken gibi ayrımlara bakılmaksızın, bu Sözleşmede yer alan bütün haklara sahiptir.
Görüşüm: Bu madde, tüm çocukların eşit haklara sahip olduğunu ve ayrımcılığa maruz kalmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu çok önemli bir maddedir, çünkü tüm çocuklar sevgiye, saygıya ve korunmaya layıktır.
Madde 2: Taraf Devletler, çocuğun yaşama ve gelişme hakkının korunmasını sağlayacaklardır.
Görüşüm: Bu madde, her çocuğun hayatta kalma ve sağlıklı bir şekilde gelişme hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Devletler, bu hakkın korunması için gerekli adımları atmalıdır.
Madde 3: Çocuğun korunması ve esenliği için gerekli olan tüm önlemleri almak, öncelikle ana-babanın, yasal vasilerinin veya kendisine bakan diğer kişilerin görevidir. Taraf Devletler, bu görevlerin yerine getirilmesine yardımcı olacak ve bu konuda gerekli desteği sağlayacaklardır.
Görüşüm: Bu madde, ebeveynlerin ve bakıcıların çocuklarının korunması ve refahı için sorumlu olduğunu vurgulamaktadır. Devletler, bu sorumluluğun yerine getirilmesi için ebeveynlere ve bakıcılara destek olmalıdır.
Madde 12: Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını tanıyacaklardır. Bu görüşlere, çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle dikkate alınacaktır.
Görüşüm: Bu madde, her çocuğun kendi fikrini ifade etme hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Yetişkinler, çocukların görüşlerini dinlemeli ve onları dikkate almalıdır.
Madde 13: Çocuk, ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak, her tür bilgi ve fikirlerin, sözlü, yazılı, basın yoluyla veya sanatın herhangi bir biçiminde, çocuğun seçtiği yöntemlerle özgürce alınması ve verilmesini içerir.
Görüşüm: Bu madde, her çocuğun kendi fikirlerini ve düşüncelerini özgürce ifade etme hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Bu hak, çocukların gelişmesi ve topluma katkıda bulunmaları için çok önemlidir.
Madde 28: Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını tanıyacaklardır. Bu hakkı gerçekleştirmek için, Taraf Devletler, aşağıdakileri sağlayacaklardır:
(a) İlköğretim, zorunlu ve parasız olacaktır;
(b) Ortaöğretim, herkese açık ve erişilebilir olacak;
(c) Yükseköğretim, yeteneğine göre her bireye açık olacak.
Görüşüm: Bu madde, her çocuğun eğitim hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Eğitim, çocukların potansiyellerini gerçekleştirmeleri ve topluma katkıda bulunmaları için gereklidir.
- ETKİNLİK
Çocuk yaşta çalışmak zorunda kalan bir tanıdığınızın hayatından örnekler alarak hikâye yazınız. Yazınızı zenginleştirmek için atasözü, deyim ve özdeyişlerden yararlanınız. Uygun anlatım biçimlerini (betimleme, öyküleme vb.) kullanınız. Yazınıza başlık koymayı unutmayınız.
Küçük Eller, Büyük Sorumluluklar
Küçük bir kasabanın tozlu sokaklarında, güneşin kavurucu sıcaklığında, Ayşe’nin narin bedeni yorgunlukla bükülmüş bir halde çalışıyordu. Henüz 10 yaşındaydı, ama hayat ona erken yaşta sorumlulukların yükünü yüklemişti. Ailesinin geçimini sağlamak için, küçük elleriyle büyük bir yükü taşıyordu.
Ayşe, her gün sabahın erken saatlerinde uyanır, ekmek fırınında hamur yoğurmaya başlardı. Unla kaplı elleri, küçücük bedeniyle ters orantılıydı. Fırının sıcaklığı dayanılmaz olsa da, Ayşe sessizce çalışırdı. Gözlerinde yorgunluk, ama kalbinde umut vardı.
Akşam olunca, Ayşe fırından eve dönerken, sokak lambalarının titrek ışığı altında yorgun adımlarla yürüyordu. Küçük bedeni, gün boyunca taşıdığı yükün ağırlığıyla adeta ezilmişti. Eve vardığında, annesinin ve kardeşlerinin ona sevgiyle bakan gözleriyle karşılaşırdı. Bu sevgi, Ayşe’ye her gün yeniden başlamak için güç verirdi.
Ayşe’nin hayatı, “Küçük eller, büyük sorumluluklar” atasözünün somut bir örneğiydi. O, küçük yaşta ailenin yükünü omuzlarında taşımak zorunda kalan bir çocuktu. “Erken kalkan yol alır” deyiminin doğruluğunu yaşıyordu. Ayşe, her gün erken kalkıp çalışarak, ailesine katkıda bulunmanın gururunu yaşıyordu.
Ayşe’nin hikayesi, zorluklara rağmen umutlu olmanın da bir örneğiydi. “Yorulmak bilmeyen bir umut, dağları bile deler” özdeyişi, Ayşe’nin hayatını özetliyordu. O, zorluklara rağmen hayallerini kurmaya ve umut etmeye devam ediyordu.
Ayşe’nin hikayesi, bize hayatın her zaman adil olmadığını, bazı çocukların erken yaşta sorumluluklar almak zorunda kaldığını gösteriyor. Bu hikâyenin bize öğrettiği en önemli ders ise, umutlu olmanın ve hayallerinden asla vazgeçmemenin önemidir.