Ömer’in Çocukluğu Serbest Okuma Metni Sayfa 34-35
Ömer’in Çocukluğu Serbest Okuma Metni Sayfa 34-35
ÖMER’İN ÇOCUKLUĞU
(Serbest Okuma Metni)
(…)
Bir gün en sevdiğim uzun hırkamı giyip dışarıya çıktım ve az önce sözünü ettiğim o yokuştan
iniyordum. Üzerimdeki hırkayı, içinde ve dışında ikişer cebi olduğu için çok severdim. Cepler, yemiş
ve ufak tefek oyuncak koymaya ne kadar iyi gelirdi! Diğer hırkalarımda, ikiden çok cep bulunmazdı.
Giyilme sırası dört cepli hırkaya gelince yüzüm gülerdi. Yüreğimde o derece sevinç olurdu
ki hemen ellerimle hırkanın göğsüme gelen iki tarafını okşamaya ve “Oh! Oh!” diye diye odanın
içinde dans ederek dönüp dolaşmaya başlardım. İne ine okulun hizasına geldim. Bir iki adım daha
atarak eve gitmek üzere Çelebi Sokağı’na saptım. Birdenbire karşıma kuyruğu kesik bir köpek çıktı.
Havlayarak üzerime hücum etti. Beni okulun duvarına sıkıştırdı. Göğsüme doğru pençelerini atmaya
kalkıştı. Bir taraftan kendimi kurtarmaya çalışıyor, bir taraftan da ağlayıp feryat ediyordum. Ne
yapacağımı şaşırmıştım… Kimden yardım isteyebilirdim? Koskoca sokakta köpekle benden başka
kimse yoktu.
Anladığım kadarıyla, benim feryatlarım işitilmiş. Az ileride okulun karşısındaki konakta bir
pencereden iri bıyıklı bir ağa başı göründü. Yüksek sesle bir veya iki kere “Hoşt!” dedi. Köpek
benimle uğraşmaya devam ediyordu. Nasılsa bir ara önünden savuşarak kaçmaya yeltendim. Arkamdan yetişti. Omuzlarıma doğru sıçradığını hissettim. Feryadımı artırdım. Bu hâli pencereden
seyretmekte olan ağa, lütfen, bir kere daha “Hoşt!” diye bağırdı. Hayvanın pençeleri sırtımdan
sıyrılarak hızla indi. O kadar çok korkmuştum ki arkama dönüp bakamıyordum. Bağırmaktan sesim
de kısılmıştı. Ağlayarak koşuyordum.
“Kurtuldum.” diyecek kadar koştuktan sonra soluk soluğa denilecek bir hâlde durdum. Arkama
baktım. Köpekten iz yok. Bir parça kendime geldim. Köpeğin bir şey yapıp yapmadığını
anlamak için sağ elimi sevgili hırkamın yakasına doğru uzattım. Yaka yok. Meğer köpek hırkanın
yakasından tuttuğu gibi eteğine üç dört parmak kalıncaya kadar yırtmış.
Hırkayı sırtımdan çıkardım. Çaresiz hâlime baktım. Gözlerimden yeniden yaşlar boşandı. Ne
dokunaklı manzara!.. Ne büyük üzüntü!
Hırka koltuğumun altında olduğu hâlde eve ulaştığım zaman ağlamaktan içimi çekmekteydim.
Annem beni o hâlde görünce telaş ile:
“Sana ne oldu oğlum! Niye ağlıyorsun? Hırkanı niye çıkardın? Vah vah! Nedir bakayım söyle!”
diye üzüntülerini göstermeye başladı. Hırkayı koltuğumun altından aldığı sırada dedim ki:
“Köşe başında kuyruksuz bir köpeğe rast geldim… Üzerime atıldı.”
Annem, daha çok üzgün görünerek beni kucakladı. İşte asıl o vakit ağlamaya başladım. Bir
felakete uğrayanı, en çok onun kederini paylaşan ağlatır.
Bu olay, bana o köşe başını hiç unutturmaz. Şu ağaya ne dersiniz? İnsanlık özelliği olan adam
denebilir değil mi? Susmadı… İnsanlıktan yoksun adam denebilir değil mi? Yardıma koşmadı.
Behey Ağa! Gözünün önünde bir köpek başa çıkmaktan aciz bir çocuğu paralamaya çalışıyor.
O köpeğin kuduz olma ihtimali de var. Çocuk ağlıyor, feryat ediyor, yardım istiyor. Ortada zavallıyı
kurtaracak kimse yok. Sen pencereden “Hoşt!” demekle yetiniyorsun, insan değil misin? (…) Korkma!
İsmini bilsem de yazmam. Senin beni koruduğun kadar ben de seni koruyabilirim… Şurasını
da söyleyeyim: “Sen o zaman bana gerçekten insancasına bir yardımda bulunmuş olaydın ben seni
şimdi böyle mi yazardım?”
Bilmem bu sitemimde haksız mıyım? Ah! İnsan böyle olmasa da daima herkese iyilik etse ne
kadar kazanacak!
(…)
Muallim NACİ
(Kısaltılmıştır.)