Ressam İçin Zili Çalın Metni Cevapları Sayfa 230-231-232-233-234-235-236-237-238
Ressam İçin Zili Çalın Metni Cevapları Sayfa 230-231-232-233-234-235-236-237-238
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
- Çizdiğiniz resimlerde en çok hangi renk ve figürleri kullanırsınız? Neden?
- Resim yaparken neler hissedersiniz? Duygularınızı anlatınız.
Resim yaparken genellikle bir dizi duyguyla doluyum. İşte bu duyguların bazıları:
- Yaratıcılık ve Heyecan: Yeni bir resim yapmaya başladığımda, yaratıcı sürecin heyecanını hissederim. Boş bir tuvalin önünde durmak, hayal gücümü kullanarak nasıl dolduracağımı düşünmek beni heyecanlandırır.
- Huzur ve Odaklanma: Bir resim yaparken zamanın nasıl geçtiğini unuturum. Boya fırçamı ya da kalemi tuttuğumda kendimi huzurlu ve odaklanmış hissederim. Dış dünyanın gürültüsü kaybolur ve sadece resme odaklanırım.
- Tatmin ve Gurur: Bir resmi tamamladığımda, üzerinde çalıştığım her detayın ve çabamın sonucunu görmek beni mutlu eder. Bir şeyi yaratmak ve bitirmek, içimde bir tatmin duygusu yaratır ve gurur duyarım.
- Zorluklarla Başa Çıkma: Bazı noktalarda resim yaparken zorluklarla karşılaşabilirim. Belki doğru rengi bulmakta zorlanırım ya da detaylarla uğraşırken sabırlı olmak gerekebilir. Bu zorlukları aşmak için sabırlı olmayı öğrenirim ve bu da beni daha güçlü hissettirir.
- Özgünlük ve Kişisel İfade: Resim yaparken kendi tarzımı ve benzersiz ifademizi ortaya koymak beni mutlu eder. Her resim beni temsil eden bir parça olur ve bu da kişisel bir bağ kurmamı sağlar.
Sonuç olarak resim yaparken genellikle bir karışım hissediyorum: Yaratıcılık, huzur, tatmin, zorlukları aşma ve kişisel ifade. Bu duygular, resim yapmayı benim için sadece bir hobi veya sanat formu olmaktan öte, bir yaşam tarzı haline getirir.
RESSAM İÇİN ZİLİ ÇALIN
Kapının sol yanındaki kolu çektim (Zil bu olmalıydı.). Büyük bir şaşkınlıkla kapının açıldığını gördüm. Açılan kapıdan sahanlığa girdim. Ne bir ses ne bir seda. Sağımda bir merdiven vardı. Karşımda camlı bir kapı. Merdivene mi yöneleyim kapıyı mı çalayım, diye duraksarken yukarıdan bir ses geldi:
“Kimsiniz, ne istiyorsunuz?”
Adımı verdim.
Yukarıda, merdivenin sahanlığında, bir ihtiyar belirdi:
“Kim gönderdi sizi?” dedi. “Ne istiyorsunuz?”
Ona, beni hiç kimsenin göndermediğini, kentte resimlerini gördüğümü, yeni resimlerini görmek istediğimi söyledim.
“Satılık resmim yok.” dedi.
“Satın almaya gelmedim. Görmeye geldim.” dedim. “Ben de ressamım.”
“Çıkın yukarı.” dedi.
Tahta merdivenleri çıktım. Sahanlıkta kendimi bir kez daha tanıttım. Ama uzattığım el boşlukta kaldı. Sıkmadı elimi. Beni gücendirmemek için uzattığım elimi görmezlikten geldi. Yan döndü. Ellerini belinde kavuşturdu. Yeniden:
“Kim gönderdi sizi?” dedi.
“Hiç kimse…” dedim. “Galerinizin sahibi selamlarını iletmemi istedi, o kadar.”
“Siz de aynı galeride mi sergiliyorsunuz resimlerinizi?” dedi.
“Hayır.” dedim. “Ben henüz sergilenecek resimler yapmış değilim.”
“Garip…” dedi. “Çok garip. Oysa sanırım akademiyi bitirmişsinizdir. Hiç değilse yaşınız…”
Büyük ustaya, akademiye hiç gitmediğimi, girmek için başvurma gereğini bile duymadığımı, kendi köşemde bir şeyler yapmaya çalıştığımı söylediğimde, yüzü ışır gibi oldu:
“O zaman iş başka, şimdi içeri girebilirsiniz.” dedi. İçerisi atölyesiydi. Anladığıma göre “peyzaja çıkmadığında” bütün gün burada çalışıyordu.
“Her şey çok güçleşti.” dedi, ben resimlerine bakarken. “Özellikle resim yapmak. Siz öncekilere benzemesin istiyorsunuz. Ama bu yalnızca özgünlük isteminden değil, yinelememek isteğinden doğuyor. Sizden öncekilerin yaptıklarını, beş aşağı on yukarı, biraz iyi biraz kötü siz de yapmışsınız. Bunun anlamı ne? Onlardan daha iyi, daha doğru, daha güzel yapmak değil ki önemli olan. Onlara benzemeyen resim yapmak da değil. Bu çok kolay olurdu. Ama sanata yeni yollar açmak gerek. Bilmem anlıyor musunuz?”
Anladığımı sandığımı söyledim.
“Fakat çok gariptir…” dedi. “Her yeniliğin içinde eskiden bir parça var.”
“Kuşkusuz…” dedim.
“Ne demek, kuşkusuz?” dedi. “Örneğin bu resimde, eskiye ait ne var?” Önüme büyük bir resim çıkardı. Sekiz on insan, ağaçlık bir alanda, bir su kıyısında yıkanıyorlar, güneşleniyorlar, dinleniyorlar. “Söyleyin ne var bu resimde daha önceki resimlerde var olan?”
Resmi dikkatle inceledim. Hemen yanıtlamadım sorusunu. Bir süre sustum. Uzun bir süre sonra:
“Sanırım hiçbir şey ve her şey.” dedim.
“Hayır.” dedi. “Kesin bir yanıt istiyorum.”
“Bu olanaksız.” dedim. Konunuz -bir doğa parçasında insanlar- eskilerin konusu. İstifte bile eskilerle bir yakınlık görüyorum.
“Ne benzerliği?” dedi.
“Benzerlik değil, yakınlık.” dedim.
“Aynı şey.” dedi. “Saçma! Olsun, devam edin.”
“Ama bu resminizi, onlardan ayıran, size özgü diliniz.” dedim.
“Dil? Ne dili? Nasıl?”
“Size özgü olan bir dil!” dedim. “Yani resminizi öbürlerinden ayıran nitelik. Resmin tümü bu.”
“Hayır hayır!” dedi. “Siz belli ön yargılarla gelmişsiniz buraya. Bu resmi görmeden ne söyleyeceğinizi biliyordunuz.”
“İzin verirseniz ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim, bir başka gün gene gelirim.” dedim.
“Hayır.” dedi usta. “Bugünkü işimizi henüz bitirmedik.”
(…)
Bu kez çok daha küçük boyutta bir portre çıkardı tuvallerin arasından.
“Buna bakın ve ne düşündüğünüzü söyleyin.” dedi.
“Çok güzel bir portre.” dedim. “Sanatınızın tüm özelliklerini yansıtıyor.”
“Bakın!” dedi. “Size bir giz vereceğim: Her şeyden önce ilk olarak bir durup düşünmek gerek. Göz yeterli değildir. Düşünmek gerek. Çünkü resim sevilmek, hoşa gitmek için değil, algılanmak için yapılır.
“Ama resim bir anda algılanabilir de.” dedim. “Böylesi bir resim…”
İçini çekti.
“Bakınız!” dedi. “İyi bakınız. Sonra kafanızın içindeki, belleğinizdeki başka portrelerle karşılaştırınız. Eğer gerçekten resmi görmeyi -bakmayı değil, görmeyi- biliyorsanız belleğinizdeki resimlerle bunun arasındaki karşıtlıklar kendiliğinden ortaya çıkacaktır.”
“Bu bir kişilik sorunu.” dedim.
“Kuşkusuz!” dedi. “Sanatta her şey bir kişilik sorunudur. Ama demem o değil. Başka bir şey söylüyorum ben.”
“Ne söylüyorsunuz?” diyemedim.
Sanki ağzımı açsam gözüm konuşuyor gibi olacaktı. Sezmiş miydi bu korkumu? Bilmiyorum. Ancak sorusunu yinelemedi.
“Bakın!” dedi. “Bu portrede (Bizim buralardan bir bahçıvanın portresidir.) ne bir sevgi var ne bir kin. Ne bir sevecenlik ne bir itme ne sıkıntı ne neşe. Ne yaşama sevinci ne ölüm korkusu… Hiçbir duygu yok bu yüzde. Görüyorsunuz değil mi? Çünkü bu portreyi ben, bir elmayı, bir ayvayı, bir doğa görünümünü nasıl yaptımsa öyle yaptım. Bir psikolog değilim ben. Bu yüzde bir ifade aramıyorum. Şimdilerde fotoğraf diye bir şey yayılmaya başladı. Karakutu, üzgün, sevinçli, neşeli, ölümcül bir yüzün fotoğrafını saptayabilir. Benim işim, yüzün ifadesi değil, resmin ifadesidir. Resmin ifadesi ne mi? Resmin kendisi.”
İkinci kez gülüşüne tanık oluyordum. Kuşkusuz, sanat tarihine geçecek bir olaydı bu.
“Konunun, ressam için hiçbir önemi olmadığını mı söylemek istiyorsunuz?” diyebildim.
“Nasıl olmaz?” dedi. “Doğanın görünümü bir şeydir, bir insan yüzü ya da bir çıplak başka bir şey. Ama bu değişiklik ressam için geçerlidir, resim için değil. Duygularımı değil, algıladığımı resmederim ben. Ve yalnızca renk, ışık, leke olarak algılarım. Bahçıvanın bende uyandırdığı duygular bende kalır. Onları resmime yansıtamam. Çünkü bir yazar değilim.”
“İnsanlara da bir nesne gözüyle bakıyorsunuz demek.” dedim.
“Hayır!” dedi. “Yalnız, resmederken nesnelerle insanlar arasında bir ayrım yapmıyorum. Nesnel olan bakış açımdır. Bir natürmorta başka gözle, yaşayan bir insana bir başka gözle bakamam. Yoksa ressam olamam.”
“Anlıyorum.” dedim.
Oysa hiçbir şey anladığım yoktu.
“Sanatçı somutlaştırır ve bireyselleştirir.” dedi.
“Evet, kuşkusuz.” dedim.
“Şimdi çalışmanın tam saati.” dedi. “Güneş iyice batıda. Biçimler daha bir net. Şu görünümün, mavi bir gökle birkaç buluta gereksinimi vardı. Bakalım gök dilediğim mavilikte mi ve gerekli lekelerin benzeri bulutlar var mı gökyüzünde?”
Tuvallerin arasında bir tuval aramaya koyuldu. Çalışmaya başlayacağını anladım. İzin isteyip çıktım.
Kasabada kaldığım süre içinde birkaç kez daha uğradım ustanın atölyesine.
(…)
Birkaç gün sonra, bitmemiş bir resmin önünde:
“Çok güzel bir başlangıç.” dedim.
“Hayır, bir başlangıç değil.” dedi. “Bitmiş bir resim o. Daha doğrusu seyircinin bitirmesini istediğim bir resim. Düşünebiliyor musunuz, bu resmin önünde, her seyirci, kendinden bir şeyler katarak bitirmek isteyecek onu. Biliyor musunuz, yaşım ilerledikçe resimlerimi tamamlamak istemiyorum. Daha doğrusu, bitmeden bitiyor resimler. Bir renk, bir çizgi daha koysam bu resme bakana sanki bir şey kalmayacak diye korkuyorum.”
Ona, artık kasabadan ayrılacağımı söylediğimde şöyle dedi:
“Kısa bir süre kaldınız burada. Ama bu süre içinde, nasıl söyleyeyim, tanıdığım biri gibi oldunuz. Sizi bana gönderen dostuma söyler misiniz, artık ışığın resmini yapmak istediğimi? Ama bunu başaracak zamanı bulabileceğimi pek sanmadığımı… Eğer şu önümüzdeki birkaç yıl içinde ölürsem elindeki resimlerle yetinsin. Onlarda az buçuk ışık var. Hiç değilse benim küçük kişisel ışığım.”
Niçin bilmiyorum, boğazım düğümlendi. Bir şeyler söylemek istedim. Söyleyemedim.
“Size küçük bir armağanım var.” dedi usta. “Karşı koymayın. Kabul edin. Bu konuşmalarımızın bir anısı olarak kalsın. Bir dağ resmi… Hiçbir toprak renginin yer almadığı, kırmızı, yeşil ve mavi renklerden oluşan, bilmeyen biri için bitmemiş bir dağ resmi.”
Belki gerçekten de bitmemiş bir resimdi. Usta resmini imzalamamıştı. İmzalamasını da istemedim. Teşekkür edip ayrıldım.
Başkente döndüğümden yaklaşık on beş gün sonra ustanın, bir tepede resim yaparken yıldırım düşmesi sonucu öldüğü haberini aldım. Yarım kalan resmi, “Gün Batımında Bir Dağ Doruğu” imiş.
Ferit EDGÜ
Ferit Edgü: Hayatı ve Edebi Kişiliği
Hayatı:
- Doğumu: Ferit Edgü, 24 Şubat 1936’da İstanbul’da doğdu.
- Eğitimi: İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde eğitim aldı. Daha sonra Paris’e giderek Academie Feu’da altı yıl seramik eğitimi gördü. Sorbonne’da felsefe, Louvre’da sanat tarihi kurslarına devam etti (1958-64).
- Mesleki Hayatı: Türkiye’ye döndükten sonra Mavi dergisinde yazmaya başladı ve bu yazılarla tanındı. Dergiden sonra Ada Yayınları’nı kurdu ve 1976’dan 1990’a değin pek çok yerli ve yabancı yazarın ve şairin yapıtını yayımladı.
- Ödülleri: 1974 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’nü “Beş Parmaklı Barış” adlı romanıyla kazandı. 1987 yılında Orhan Veli Kanık Şiir Ödülü’nü “Bir Günlük İş” adlı şiir kitabıyla aldı. 2003 yılında Sait Faik Abasıyanık Hikaye Ödülü’nü “Küçük Kalbi” adlı hikaye kitabıyla kazandı. 2014 yılında ise Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü.
- Ölümü: Ferit Edgü, 8 Şubat 2021’de İstanbul’da 84 yaşında vefat etti.
Edebi Kişiliği:
- Türleri: Ferit Edgü, şiir, öykü, roman, oyun, deneme, biyografi, eleştiri, aforizma ve çeviri gibi birçok türde eserler üretti.
- Üslubu: Edgü’nün edebi üslubu sade, yalın ve akıcıdır. Eserlerinde genellikle günlük hayattan kesitler ve sıradan insanların hikayeleri yer alır.
- Konuları: Edgü’nün eserlerinde işlenen başlıca konular arasında insan ilişkileri, yalnızlık, yabancılaşma, ölüm, sevgi ve özgürlük yer alır.
- Etkileri: Edgü, Türk edebiyatının en önemli ve özgün yazarlarından biridir. Eserleri birçok dile çevrildi ve dünya çapında tanındı.
Eserlerinden Örnekler:
- Şiir: “Hoşçakal İstanbul” (1956), “Yarım Kalan Sevda” (1958), “Kirli Bir Renk” (1961), “Bir Günlük İş” (1986), “Yaşamak Güzeldir” (2000)
- Öykü: “Beş Parmaklı Barış” (1973), “Kırmızı Pelerinli Kent” (1976), “Küçük Kalbi” (2002), “Sonbahar Yaprakları” (2011)
- Roman: “Hayat Ölümsüz Bir İş Değil” (1971), “Hokkabaz” (1982), “Buz Devri” (1990), “Sonsuzluk Makinesi” (2005)
Ferit Edgü, Türk edebiyatına özgün ve yalın üslubu, şiirsel dili ve işlediği evrensel temalarla önemli katkılarda bulunan bir yazardır. Eserleri günümüzde de ilgiyle okunmaya ve sevilmeye devam etmektedir.
- ETKİNLİK
Okuduğunuz metindeki anlamım bilmediğiniz kelime ya da kelime gruplarını aşağıya yazınız. Metindeki anlamını bilmediğiniz kelime ya da kelime gruplarının anlamını metnin bağlamından hareketle tahmin ediniz. Tahminlerinizin doğruluğunu TDK Güncel Türkçe Sözlük’ten kontrol ediniz. Anlamını öğrendiğiniz yeni kelime/kelime gruplarını sözlüğünüze yazınız. Öğrendiğiniz kelimeleri birer cümlede kullanınız.
Kelime/Kelime Grubu: saptamak
Tahminim: Bir şeyin yerini, konumunu, durumunu veya niteliğini kesin olarak belirlemek.
Cümlem: Bilim insanları, gezegenin yaşanabilir bölgelerini saptamak için çalışmalar yürütmektedir.
Kelime/Kelime Grubu: Sahanlık
Tahminim: Bir binanın katları arasında bulunan, merdivenlerin bulunduğu geniş platform.
Cümlem: Asansörün bozulması nedeniyle, sahanlıklarda uzun süre beklemek zorunda kaldık.
Kelime/Kelime Grubu: Natürmort
Tahminim: Canlı veya cansız nesnelerin, genellikle düzenli bir şekilde bir araya getirilerek resmedildiği sanat türü.
Cümlem: Sanatçı, meyve ve sebzelerden oluşan etkileyici bir natürmort tablosu hazırlamış.
Kelime/Kelime Grubu: Portre
Tahminim: Bir kişinin yüzünün veya başının resim, heykel veya fotoğraf gibi sanat eserlerinde tasviri.
Cümlem: Ressam, ünlü bir tarihçinin gerçekçi bir portresini çizdi.
Kelime/Kelime Grubu: Akademi
Tahminim: Bilim, sanat veya edebiyat gibi belirli bir alanda eğitim ve araştırma yapan kurum.
Cümlem: Genç ressam, yeteneğini geliştirmek için prestijli bir sanat akademisine girmeye çalışıyor.
- ETKİNLİK
Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız.
- Usta neden her şeyin çok güçleştiğini düşünüyormuş?
Herkesten farklı olanı yapmanın, kendini ve diğer sanatçıları yinelememenin, sanatta yeni yollar açmanın zor olduğunu düşündüğü için böyle düşünüyormuş.
- Ressam küçük portreyi gösterirken resmin ne için yapıldığını söylemiş?
Ressam, küçük portreyi gösterirken resmin duygu veya ifadeyi yansıtmak için değil, sadece renk, ışık ve leke olarak algılanan nesneyi resmetmek için yapıldığını söylemiştir.
- Usta, adamın yarım kaldığını söylediği resim hakkında neler söylemiştir?
Resmin bahçıvanın portresi olduğunu, resmin sevilmek, hoşa gitmek için değil; algılanmak için yapıldığını söylemiştir.
- Ressam, yazara ne hediye etmiştir?
Ressam yazara bir dağ resmi hediye etmiştir.
- Bir tepede resim yaparken ölen ustanın yarım kalan resminin adı nedir?
Gün Batımında Bir Dağ Doruğu
- ETKİNLİK
Okuduğunuz metnin konusunu ve ana fikrini aşağıya yazınız.
KONU: Bir ressamın genç bir ressam adayı ile resim ve sanat anlayışı üzerine yaptığı sohbet.
ANA FİKİR: Sanat eseri ressamın bıraktığı boşlukların izleyici tarafından tamamlanmasıyla ortaya çıkar.
- ETKİNLİK
Metni tekrar okuyunuz. Metnin özetini “özet çıkarma” yöntemine uygun olarak aşağıya yazınız. Özetinizi yazarken tekrar edilen ifadelere ve gereksiz olduğunu düşündüğünüz ayrıntılara yer vermeyiniz.
Genç bir ressam adayı, ünlü bir ressamın atölyesini ziyaret eder. Ressam, genç ressam adayına resimlerini gösterir ve sanat anlayışı hakkında onunla sohbet eder. Ressam, sanatın sadece duyguları veya ifadeyi yansıtmak için değil, aynı zamanda nesneleri renk, ışık ve leke olarak algılayarak resmetmek için de yapılabileceğini savunmaktadır. Ressam, seyircinin resme bakarken kendi duygularını ve yorumlarını katmasını teşvik eden ve nesnel bir bakış açısı sunan bir sanat anlayışına sahiptir.
Ressam, genç ressam adayına resim yaparken duygularını değil, algıladığı nesneyi resmetmesi gerektiğini öğütler. Ressam ayrıca, ışığın resmini yapmak istediğini ancak bunu başaracak zamanı bulabileceğini sanmadığını da söyler.
Genç ressam adayı, ressamdan bir hediye alır ve kasabadan ayrılır. Ressam, birkaç yıl sonra bir tepede resim yaparken yıldırım düşmesi sonucu hayatını kaybeder.
- ETKİNLİK
Bir metni oluşturan cümleler ve paragraflar anlam bakımından birbirine bağlıdır. Daha önce öğrendiğiniz “ama, fakat, lâkin, ya da, veya, buna rağmen” vb. ifadeler dışında “oysaki, başka bir deyişle, özellikle, kısaca, böylece, ilk olarak ve son olarak” ifadeleri de cümleler arasında bağlantı kurmak amacıyla kullanılır. Okuduğunuz metinde geçen geçiş ve bağlantı ifadelerinin yer aldığı cümleleri okuyunuz. Geçiş ve bağlantı ifadelerinin hangi düşünce veya olaylar arasında bağlantı sağladığını ve metnin anlamına katkısını söyleyiniz. Siz de aşağıya geçiş ve bağlantı ifadelerinin yer aldığı cümleler yazınız.
- Bazı sanatçılar romanda içeriği önemser oysaki ben eserlerimde üslubu ön plana çıkarırım.
- Yazarlar özgün olmalıdır başka bir deyişle herkesten farklı olmalıdır.
- Ressam, tablolarında canlı renkler kullanıyor özellikle kırmızı en tercih ettiği renk.
- İnsanlar başarı elde etmek için çok çalışmalıdır, kısaca emeksiz yemek olmaz diyebiliriz.
- Mümtaz, Nuran’dan özür diliyor böylece aralarındaki dargınlık sona eriyor.
- Bugünkü dersimizde ilk olarak sıfat zamir farkını ele alacağız.
- Programımızda son olarak mehter takımının gösterisini izleyeceğiz.
- ETKİNLİK
Sınıfınızda “ünlü ressamlar ve tabloları” konulu bir konuşma yapınız. Konuşmanızda yaratıcı konuşma stratejisini uygulayınız. Bu stratejiyi uygulayabilmek için sizden önce konuşan arkadaşlarınızın anlattıklarını dikkatlice dinleyiniz. Arkadaşlarınızın anlattıklarından yararlanarak konuyla ilgili olay, durum veya kişilere yeni bir bakış açısıyla bakılmasını sağlayınız. Konuşmanızda edindiğiniz bilgilerden örnekler veriniz. Konuşmalarınızda yabancı dillerden alınmış, dilimize henüz yerleşmemiş kelimelerin Türkçelerini kullanmaya özen gösteriniz.
Merhaba arkadaşlar,
Bugün sizlere “Ünlü Ressamlar ve Tabloları”ndan bahsetmek istiyorum. Sanat tarihi boyunca birçok yetenekli ressam eserleriyle izleyicileri büyülemiş ve ilham kaynağı olmuştur. Bu sunumda, bu ressamlardan birkaçı ve en meşhur eserlerinden bahsedeceğim.
- Leonardo da Vinci: Rönesans’ın en önemli simgelerinden biri olan Leonardo da Vinci, sadece resim değil, heykel, mimarlık, bilim ve mühendislik gibi birçok alanda da eserler vermiştir. En meşhur tabloları arasında “Mona Lisa”, “Son Akşam Yemeği” ve “Vitruvius Adamı” yer alır.
- Michelangelo: Rönesans’ın bir diğer devi olan Michelangelo, heykeltıraş, ressam, mimar ve şair olarak da tanınmaktadır. Sistine Şapeli’nin tavanını süsleyen freskler ve “Davut” heykeli en bilinen eserleridir.
- Vincent van Gogh: Post-Empresyonizm akımının öncülerinden olan Vincent van Gogh, eserlerinde duygu ve renkleri ustalıkla kullanmasıyla bilinir. “Yıldızlı Gece”, “Ayçiçekleri” ve “Kulaklı Otoportre” en meşhur tabloları arasındadır.
- Pablo Picasso: Kübizm akımının kurucularından olan Pablo Picasso, 20. yüzyılın en önemli ressamlarından biridir. “Guernica”, “Avignonlu Kızlar” ve “Üç Müzisyen” en bilinen eserleridir.
- Claude Monet: Empresyonizm akımının öncülerinden olan Claude Monet, ışık ve renk oyunlarını kullanarak manzara resimleriyle tanınmıştır. “Nilüferler”, “Impresyon, Gün Doğumu” ve “Argenteuil Köprüsü” en meşhur tabloları arasındadır.
Bu ressamlar ve eserleri sadece birer örnektir. Sanat tarihi boyunca birçok yetenekli ressam eserleriyle izleyicileri büyülemiş ve ilham kaynağı olmuştur. Bu ressamların eserlerini incelemek ve sanatın evrimini anlamak her sanatsever için keyifli bir deneyim olacaktır.
- ETKİNLİK
Resim sanatıyla ilgili dosya kâğıdına bir şiir yazınız. Yazdığınız şiiri gözden geçirirken varsa şiirinizdeki yazım, noktalama hatalarını ve anlatım bozukluklarını düzeltiniz. Yazdığınız şiiri sınıfta arkadaşlarınıza okuyunuz.
Renklerin Dansı
Tuvalde bir dünya, fırçada hayat,
Renkler uçuşuyor, düşler anlatıyor.
Işıklar vuruyor, gölgeler gizliyor,
Resim sanatı, ruhumu besliyor.
Fırça ustası, bir sihirbaz gibi,
Dokunuyor tuvale, duyguları veriyor.
Her fırça darbesi, bir duygu seli,
Resim sanatı, kalbimi eriyor.
Manzaralar canlanıyor, portreler bakıyor,
Her ayrıntıda bir hikâye saklıyor.
Renkler konuşuyor, duygular fısıldıyor,
Resim sanatı, bana ilham veriyor.
Hayal gücüm uçuşa geçiyor,
Resim sanatı, kanatlar veriyor.
Uzaklara gidiyor, yeni şeyler keşfediyor,
Resim sanatı, ruhuma özgürlük veriyor.