Ana İşsiz Kalınca Metni Cevapları Sayfa 20-21-22-23-24-25-26-27
Ana İşsiz Kalınca Metni Cevapları Sayfa 20-21-22-23-24-25-26-27
- “Özlem” duygusu sizin için ne ifade ediyor?
Özlem duygusu benim için, sevdiği bir şeyden veya birinden ayrı kalmanın verdiği acı ve hüzün duygusudur.
- Aile içi dayanışma nasıl olmalıdır? Açıklayınız.
Aile içi dayanışma, aile bireylerinin birbirlerine karşı sevgi, saygı ve anlayış içinde olmasıdır. Aile içi dayanışmanın temelinde, aile bireylerinin ortak bir paydada buluşması ve birbirlerine destek olması yatar.
Aile içi dayanışmanın temel unsurları şunlardır:
- Sevgi ve saygı: Aile bireylerinin birbirlerine sevgi ve saygı duyması, aile içi dayanışmanın temelini oluşturur.
- Anlayış: Aile bireylerinin birbirlerini anlaması ve empati kurması, aile içi dayanışmayı güçlendirir.
- Destek: Aile bireylerinin birbirlerine destek olması, aile içi dayanışmayı sağlamlaştırır.
- “Yurt sevgisi” ile ilgili ezberlediğiniz şiiri okuyunuz.
Dört tarafın başka,
Emsalin yoktur yurdum.
Ankara, Konya,
En güzel de İstanbul
Her yerin cennet yurdum,
Seni daima koruyacağım.
Dünyalara değişmem senin,
Bir karış toprağına.
Denizli’de Pamukkale,
Bodrum çeker en çok turisti.
İstanbul’a ne demeli,
Avrupa başkenti.
ANA İŞSİZ KALINCA
Bir gün anası işten çok üzgün döndü. Atıl nedenini sorunca ağlamaklı bir sesle yanıtladı:
“Çalıştığım yerde işime son verdiler.”
“Yani, işsiz mi kaldın?”
“Hee…” dedi ana. “He…”
Atıl’ın aklına bir zamanlar iş iş diye çırpınıp duran kaçak Hasan geldi. İçi cız etti.
“Eee? N’olacak1 şimdi?”
Bu soruyu baba karşıladı.
“Ben çalışıyorum ya! Anana da işsizlik sigortasından üç beş kuruş verirler elbet. Şimdilik geçiniriz. Belki ilerde ona başka bir iş bulunur.” Atıl sorularını sürdürmeden duramadı.
“Anamı işten ne demeye çıkardılar?”
Ana, köylü diliyle art arda birkaç kez ilendikten sonra “İşveren, satışların azaldığını söylüyor.” dedi. “Benimle birlikte birçok yabancı işçinin işine de son verdiler.”
Baba kaşlarını çatarak söze karıştı.
“Susun gayrı! Kapatın konuyu! Çocuk ağzına düşecek sözler değil bunlar! Dert kocaman.
Hem de günden güne daha çok büyümekte!”
Ana oğul suspus olup başlarını öne eğdiler.
Anaya iş bulunamıyordu bir türlü. Ama baba umudunu yitirmiyordu. Gücünün yettiğince direnmeye kararlıydı. Anası arada bir “Haydi oğlum, okula git.” diye yalvarıyordu.
Atıl’sa “Başım ağrıyor.” ya da “Geç kaldım. Bu saatte gidersem almazlar!” diyerek anasını oyalıyordu. Her geçen gün okuldan biraz daha uzaklaşıyordu. Yöneticiler de onun arkasını aramıyorlardı. Atıl, beni istemedikleri apaçık ortada. Okula gitmeyen Alman çocukların ailelerine hemen mektup yazıyorlarmış. Beni arayıp soran yok. Köydeyken bu şekilde okuldan kaçsam öğretmenim peşimi bırakmazdı diye içleniyordu. (…)
Ana ilk günler evi temizlemiş, tüm kirlileri yıkayıp ütülemişti. Giysileri ve yatak takımlarını elden geçirmiş, sökükleri dikip delikleri, yırtıkları yamamıştı. Bu arada hazırlanması uzun süren hamurlu köy yemeklerinden de yapmıştı sık sık. Ama hepsi bu kadardı. Daha sonraki günler boşluktan sıkılmaya başladı. Babaya “Komşu yok, gezip tozma olanağı yok, deliresim geliyor!” diye yakınmaya başlamıştı.
Bir gün can sıkıntısını gidermek için bavulları ve dolapları yerleştirmeye girişti. O sırada
Atıl’ın köyden gelirken giydiği giysiler çıktı ortaya. Atıl hemen eline alıp bağrına bastı onları.
Kaba kumaştan yapılmış pantolonu; soluk, yıpranmış gömleği; el örgü kazağı ve nakışlı yün çorapları; dirsek yerleriyle yakası yamalı ceketi; lastik ayakkabıları… Ona köyü ve oradaki yaşamını anımsattı. Pantolonun paçasındaki kurumuş çamurlar çarptı gözüne. “Köyümün çamuru…” diyerek parmaklarının arasına alıp ovaladı. Avucuna dolan topraklara bakarken daldı gitti.
Köyündeki insanlar birer birer gözünün önüne geldi. Yaşlı, genç, çocuk, erkek, kadın… Onların konuşmaları, davranışları, sevinçleri, dertlenişleri, kavgaları, eğlenceleri… Sonra sokaklarda özgürce gezip duran kedileri, köpekleri, tavukları, horozları, çeşme ayaklarında eşinen ördekleri, kazları, sığırları anımsadı. Onların mö’leri, me’leri, vak vak’ları, gıt gıt’ları doldu kulaklarına. Öylesine yürekten bir “Ah!” çekti ki anası yerinden fırladı. “N’oldun oğul? Bir yerin mi acıdı?”
Atıl, uykudan uyanmışçasına dalgın dalgın baktı anasına. Sonra elini yüreğinin üstüne bastırarak “Şuram.” dedi. “Tam şuram, ateş düşmüş gibi yanıyor.”
Anası telaşlandı.
“İstersen uzan biraz. Ya da pencereyi açayım, derin derin soluk al.”
“I, ıh.” dedi Atıl. “Hiçbir şey istemem.”
Anası meraklanmıştı.
“Her zaman böyle oluyor musun?” Atıl, evet gibilerden başını salladı.
“Oluyorum elbet. Emme1 son günlerde içimdeki yangın daha bir çoğaldı, dayanılmaz oldu. “
Bunları söylerken gözlerinden yaşlar boşandı. Ana, Atıl’ın önündeki giysileri gördü.
“Tuh, sana! Yoksa bunlara bakıp bakıp da köyü mü anımsadın? Bağrındaki ateş, sıla sızısı olmasın?”
Atıl buruk buruk gülümsedi.
“Sen özlemedin mi köyümüzü?”
Ana dertli dertli içini çekti.
“Açma bu sözleri şimdi, ört gitsin. Özlesem ne olacak, özlemesem ne olacak? Elinden bir şey gelmiyor ki. Aslını sorarsan Ayşan kız burnumda tütüyor. Her gece düşümde yüzümü, kara kıvırcık saçlarına gömüp doyasıya kokluyorum. Sonra ağlayarak uyanıyorum.
Bir de bakıyorum ki ne Ayşan kız var ne de kıvırcık saçları!”
Ana bunları söylerken burnunu çeke çeke ağlıyordu. Atıl onun gözyaşlarına dayanamazdı. Önündeki giysileri tez tez dürüp dolabın diplerine doğru tıkıştırdı. Sonra sordu.
“Neden saklıyorsun bunları?”
“Bilmem.” dedi ana. “Burada kimse beğenip giymez. Çöpe atmaya ya da tahta bezi yapmaya elim varmadı.“
Bu olay Atıl’ın içindeki yurt özlemini alevlendirmişti. Ama yine de babasına hiçbir şey söylemiyordu.
Birkaç kez Almanya’dan bıkıp usandığını söylemeye kalkışmış, babası “Seni buraya gezip eğlenerek keyfedesin diye getirmedim. Almanların vergi indirimi ve çocuk parasına kandım da doladım başıma. Ye, iç, rahatına bak. Tarlada, harmanda çalıştırmıyorum. Dağa, bayıra, çobanlığa salmıyorum. Karnın tok, sırtın pek. Başın çatı altında. Çocuk nazı çekemeyecek kadar yorgun ve bezginim. Apırsan da köpürsen de aklıma koyduğum kadar para kazanmadan gitmem buradan! Dişini sık, çeneni tut. Gücümü kıracak sözler etme!“ diye sert çıkışlarla susturmuştu onu. Bu nedenle hep susuyordu Atıl. Kaygılarını, dileklerini, düşüncelerini içine gömüp susuyordu.
(…) Gülten DAYIOĞLU
Yurdumu Özledim/Ana İşsiz Kalınca
(Kısaltılmıştır.)
Gülten Dayıoğlu Kimdir?
Gülten Dayıoğlu, 15 Mayıs 1935 tarihinde Kütahya’nın Emet ilçesinde doğmuştur. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini İstanbul’da tamamlamıştır. 1954 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuş, ancak öğrenimini yarıda bırakmıştır.
Dayıoğlu, çocukluk yıllarında başlayan yazarlık yeteneğini, ilkokul üçüncü sınıftayken öğretmeni tarafından fark ettirmiştir. 15 yaşındayken Afyon’da yerel bir gazetede yayımlanan öyküsü ile dikkatleri üzerine çekmiştir.
Edebiyat Hayatı
Gülten Dayıoğlu, ilk romanı “Fadiş”i 1958 yılında yayımlamıştır. Bu roman, kendi yaşamından izler taşıyan ve Türkiye’de çocuk klasikleri arasına giren bir eserdir.
Dayıoğlu, çocuk ve gençlik edebiyatı alanında 73 kitap yazmıştır. Bu eserler, 7-18 yaş arası, çocuk ve gençlik düzeyine göre hazırlanmış, öykü ve romanlarla gezi kitaplarından oluşmaktadır. Ayrıca yayınlanmış ya da yayına hazır, yirmiyi aşkın radyo ve televizyon oyunu vardır.
Dayıoğlu’nun eserleri, evrensel değerlere ve insanlığa dair önemli mesajlar vermektedir. Eserlerinde, çocukların ve gençlerin hayal güçlerini geliştirmeye, onların sosyal ve kültürel gelişimlerine katkıda bulunmaya önem vermiştir.
Eserleri
Gülten Dayıoğlu’nun eserlerinden bazıları şunlardır:
- Romanlar: Fadiş, Kayıp Prenses, Aşk Olsun, Mo’nun Gizemi, İz Sürücü Köpekler
- Öyküler: Gelincik Dizisi, Öykülerle Gelişim Dizisi, İz Sürücü Köpekler
- Gezi Kitapları: Dünya Gezisi, Avrupa Gezisi, Asya Gezisi
2.ETKİNLİK
Aşağıdaki soruları okuduğunuz metinden hareketle cevaplayınız.
- Atıl’ın annesinin işten üzgün dönmesinin nedeni nedir?
Atıl’ın annesinin işten üzgün dönmesinin nedeni, işine son verilmesidir. İşveren, satışların azaldığını gerekçe göstererek birçok yabancı işçinin işine son vermiştir.
- Atıl’ın okula gitmek istememesine neden olan sorunla ilgili çözüm önerileriniz nelerdir?
Atıl’ın okula gitmek istememesine neden olan sorunun temelinde, Almanya’da yaşamaktan ve okuldan uzaklaşmaktan duyduğu rahatsızlık yatmaktadır. Bu sorunla ilgili çözüm önerileri şu şekilde sıralanabilir:
- Atıl’ın Almanya’da yaşamaktan duyduğu rahatsızlığını gidermek için, ana babası onunla birlikte Almanya’yı gezebilir, Alman kültürünü tanıtıcı etkinliklere katılabilirler.
- Atıl’ın okuldan uzaklaşmasını önlemek için, ana babası ona okulda başarılı olması için destek olabilirler. Örneğin, ödevlerine yardım edebilir, okulda yaşanabilecek sorunlarla ilgili ona yardımcı olabilirler.
- Metnin kahramanının köyden gelirken giydiği giysiler hangileridir?
Metnin kahramanının köyden gelirken giydiği giysiler şunlardır:
- Kaba kumaştan yapılmış pantolon
- Soluk, yıpranmış gömlek
- El örgü kazak ve nakışlı yün çorapları
- Dirsek yerleriyle yakası yamalı ceket
- Lastik ayakkabılar
- Atıl‘ın içindeki yurt özlemini alevlendiren olayı kısaca anlatınız.
Atıl’ın içindeki yurt özlemini alevlendiren olay, annesinin bavulları ve dolapları yerleştirirken köyden gelirken giydiği giysileri bulmasıdır. Bu giysiler, Atıl’ı köyündeki yaşamını anımsatmıştır. Pantolonunun paçasındaki kurumuş çamur, köydeki insanların, sokaklarda özgürce gezip duran hayvanların, kedilerin, köpeklerin, tavukların, horozların, çeşme ayaklarında eşinen ördeklerin, kazların, sığırların görüntülerini gözünün önüne getirmiştir. Bu görüntülerin etkisiyle Atıl, köy özlemini daha da yoğun bir şekilde hissetmeye başlamıştır.
- Sizce kültürel farklılıklardan doğabilecek sorunlar nelerdir?
Kültürel farklılıklardan doğabilecek sorunlar şu şekilde sıralanabilir:
- İletişim sorunları: Farklı kültürlerden gelen insanlar, birbirlerinin kültürel kodlarını anlamayabilirler. Bu durum, iletişim sorunlarına yol açabilir.
- Anlaşmazlıklar: Farklı kültürlerden gelen insanlar, birbirlerinin değerlerini ve yaşam tarzlarını kabul etmeyebilirler. Bu durum, anlaşmazlıklara ve çatışmalara yol açabilir.
- Ayrımcılık: Farklı kültürlerden gelen insanlar, ayrımcılığa maruz kalabilirler. Bu durum, toplumsal huzuru bozabilir.
- İnsanların anlaşabilmesi için aynı dili konuşması gerekir mi? Neden?
İnsanların anlaşabilmesi için aynı dili konuşması gerekmez. Ancak, aynı dili konuşmak, iletişimi kolaylaştırır. Farklı dilleri konuşan insanlar, birbirlerinin dillerini öğrenmeye çalışarak iletişimi kolaylaştırabilirler. Ayrıca, beden dili, jestler, mimikler gibi iletişim araçlarını kullanarak da iletişim kurabilirler.
3.ETKİNLİK
Okuduğunuz metnin ana fikrini ve yardımcı fikirlerini bularak yazınız.
Metnin Ana Fikri:
Kültürel farklılıkların uyumsuzluklara yol açabileceği ve bu uyumsuzlukların giderilmesi için çaba gösterilmesi gerekir.
Metnin Yardımcı Fikirleri:
- Kültürel farklılıklar, iletişim sorunlarına, anlaşmazlıklara ve ayrımcılığa yol açabilir.
- Kültürel farklılıklar, göçmenler için uyum sağlama sürecini zorlaştırabilir.
- Kültürel farklılıkların yarattığı uyumsuzlukların giderilmesi için çaba gösterilmelidir.
4.ETKİNLİK
a) “Ana İşsiz Kalınca” metninde geçen deyimleri bularak anlamlarına uygun şekilde birer cümlede kullanınız.
- İçi cız etmek: İçi sızlamak, içini acıtmak.
Örnek: İşten çıkarıldığını duyunca içi cız etti.
- Kaşlarını çatmak: Kızmak, hoşlanmamak.
Örnek: Tabağı kırdığımı duyunca annem birden kaşlarını çattı.
- Bir şeye bakmakla doymak: Bir şeyin güzelliğini, değerini çok beğenmek.
Örnek: Yeni alınmış giysilere bakmakla doyamadı.
- Bağrına basmak:Kucaklamak, kolları ile sararak göğsüne yaslamak.
Örnek: Yavrusunu hasretle bağrına bastı.
b) Bulduğunuz deyimlerin metne olan katkısını belirleyerek yazınız.
Metni anlam bakımından zenginleştirmiştir. Metni daha anlamlı kılmıştır.
5.ETKİNLİK
Duygularımızı nasıl ifade ederiz? Anlatınız.
Duygularımızı ifade etmek, kendimizi ve çevremizle olan ilişkilerimizi anlamada önemli bir rol oynar. Duygularımızı ifade etmek, başkalarına kim olduğumuzu, ne hissettiğimizi ve ne istediğimizi anlatmanın bir yoludur. Ayrıca, duygularımızı ifade etmek, kendimizi iyi hissetmemize ve başa çıkmamıza yardımcı olabilir.
Duygularımızı ifade etmek için kullanabileceğimiz çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemler şunlardır:
- Sözlü ifade: Duygularımızı sözlü olarak ifade etmek, en yaygın kullanılan yöntemdir. Duygularımızı kelimelerle, cümlelerle ve paragraflarla ifade edebiliriz. Örneğin, “Mutluyum”, “Üzgünüm”, “Kızgınım”, “Korkuyorum” gibi ifadeler kullanarak duygularımızı ifade edebiliriz.
- Yazılı ifade: Duygularımızı yazılı olarak ifade etmek, bir başka yaygın yöntemdir. Duygularımızı bir mektup, günlük, şiir veya öykü yazarak ifade edebiliriz.
- Beden dili: Duygularımızı beden dilimizle de ifade edebiliriz. Örneğin, gülümsemek, ağlamak, kaşlarını çatmak, ellerimizi kollarımızı sallamak gibi beden dilimizi kullanarak duygularımızı ifade edebiliriz.
6.ETKİNLİK
“Ana İşsiz Kalınca” metnini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetleyiniz.
Atıl, anne ve babasıyla Almanya’ya çalışmak için gelmiştir. Bir gün Atıl’ın annesi işten çıkarılır. Bu durum, ailede büyük bir üzüntü yaratır.
Atıl, annesinin işten çıkarılmasından sonra okula gitmek istememeye başlar. Bunun nedeni, Almanya’da yaşamaktan ve okuldan uzaklaşmaktan duyduğu rahatsızlıktır.
Atıl’ın annesi, işten çıkarıldıktan sonra evdeki işleri yapmaya başlar. Bir gün bavulları ve dolapları yerleştirirken köyden gelirken giydiği giysileri bulur. Bu giysiler, Atıl’ı köyündeki yaşamını anımsatır.
Atıl, annesinin köyden gelirken giydiği giysileri görünce içini bir hüzün kaplar. Köy özlemini daha da yoğun bir şekilde hissetmeye başlar.
Atıl, babasına Almanya’da yaşamaktan bıkıp usandığını söylemeye çalışır. Ancak babası, onu önemsemez ve sert bir şekilde susturur.
Bu olay, Atıl’ın içindeki yurt özlemini daha da alevlendirir. Ancak Atıl, babasının onu anlamayacağından korktuğu için duygularını içine gömer.
8.ETKİNLİK
Kendinizi “Ana İşsiz Kalınca” metnindeki kahramanın yerine koyarak Türkiye’deki bir arkadaşınıza ülkenize duyduğunuz özlemi anlatan bir elektronik posta yazınız.