Forsa Metni Cevapları Sayfa 20-21-22-23-24-25-26-27-28-29

Forsa Metni Cevapları Sayfa 20-21-22-23-24-25-26-27-28-29

HAZIRLIK ÇALIŞMASI

Yaşadığınız yerden uzun süre ayrı kalsaydınız neler hissederdiniz? Düşüncelerinizi anlatınız.

Yaşadığım yerden uzun süre ayrı kalmak karmaşık duygular uyandırırdı. Ailem ve sevdiklerim için özlem duysam da yeni kültürleri keşfetme heyecanı da hissederdim. Yalnızlık ve uyum sağlama zorlukları yaşasam da bu deneyim bana kendimi keşfetme ve geliştirme fırsatı sunardı. Değişen bakış açıları ve artan bağımsızlık ile eve döndüğümde veya yeni yerde kaldığımda bambaşka bir birey olurdum.

FORSA

Akdeniz’in mitoloji yuvası nihayetsiz ufuklarına bakan küçük tepe, minimini bir çiçek ormanı gibi idi. İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyor, ilkbaharın tatlı rüzgârlarıyla martılar çılgın bağırışlarıyla havayı çınlatıyordu. Badem bahçesinin yanı geniş bir bağdı. Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu. Bağın ortasındaki viran kulübenin kapısız giriş yerinden, bir ihtiyar çıktı. Saçı sakalı bembeyazdı. Kamburunu düzeltmek istiyormuş gibi gerindi. Elleri, ayakları titriyordu. Gök kadar boş, gök kadar sakin duran denize baktı, baktı: “Hayırdır inşallah!” dedi.

Duvarın dibindeki taş yığınlarına çöktü. Başını iki ellerinin arasına aldı. Sırtında yırtık bir çuval vardı. Çıplak ayakları, topraktan yoğrulmuş sanılacaktı. Zayıf kolları, kirli tunç rengindeydi.

Tekrar başını kaldırdı. Gökle denizin birleştiği dumandan çizgiye dikkatle baktı. Fakat görünürde bir şey yoktu. Bu, her gece uykusunda kendini kurtarmak için birçok geminin pupa yelken geldiğini gören, zavallı, eski bir Türk forsasıydı. Esir olalı kırk seneden fazla olmuştu.

Otuz yaşında dinç, levent, kuvvetli bir kahramanken Malta korsanlarının eline düşmüştü.

Yirmi sene, onların kadırgalarında kürek çekti. Yirmi sene iki zincirle iki ayağından rutubetli bir geminin dibine bağlanmış yaşadı. Yirmi senenin yazları, kışları, rüzgârları, fırtınaları, güneşleri onun granit vücudunu eritemedi. Zincirleri küflendi, çürüdü, kırıldı. Yirmi sene içinde birkaç defa halkalarını, çivilerini değiştirdiler fakat onun çelikten daha sert, adaleli bacaklarına bir şey olmadı. Yalnız abdest alamadığı için üzülüyordu. Daima güneşin doğduğu tarafı soluna alır, gözlerini kıbleye çevirir, beş vaktini gizli gizli, işaretle eda ederdi.

Elli yaşına gelince korsanlar onu “Artık iyi kürek çekemez.” diye çıkarıp bir adada satmışlardı.

Efendisi bir çiftçiydi. On sene kuru ekmekle onun yanında çalıştı. Allah’a çok şükrediyordu.

Çünkü artık bacaklarından mıhlı değildi. Abdest alıyor, tam kıblenin karşısına geçiyor, unutmadığı ayetlerle namaz kılıyor, dua edebiliyordu. Bütün ümidi memleketine -Edremit’ekavuşmaktı.

Otuz sene içinde hiçbir an ümidini kesmedi. “Öldükten sonra dirileceğime nasıl inanıyorsam elli yıl esirlikten sonra da memleketime kavuşacağıma öyle inanırım.” derdi. En şanlı, en meşhur Türk gemicilerindendi. Daha yirmi yaşında iken Tarık Boğazı’nı geçmiş, poyraza doğru haftalarca, aylarca, kenar kıyı görmeden gitmiş, rast geldiği ücra adalardan cizyeler almış, irili ufaklı donanmaları tek başına hafif gemisiyle berbat etmişti. O vakitler,

Türk ilinde namı dillerde destandı.

Öyle denizlere girmişti ki üzerinde dağlardan, adalardan büyük buz parçaları yüzüyordu.

Oraları tamamıyla başka bir cihandı. Altı ay gündüz, altı ay gece olurdu. Karısını işte bu, senesi bir büyük günle bir büyük geceden ibaret olan başka dünyadan almıştı.

Gemisi altın, gümüş, inci, elmas, esir dolu vatana dönerken kenarsız denizin ortasında evlenmiş, oğlu Turgut Çanakkale’yi geçerken doğmuştu. Şimdi kırk beş yaşında olmalıydı. Acaba yaşıyor muydu? Hayalini unuttuğu karısı acaba hâlâ sağ mıydı? Kırk senedir İstanbul’un minareli ufku hayalinden hiç silinmemişti. “Bir gemim olsa gözümü kapar, Kabataş’ın önüne demir atarım.” diye düşünürdü. Altmış yaşını geçtikten sonra efendisi onu, sözde serbest bıraktı.

Bu, serbest bırakmak değil; sokağa, açlığa, perişanlığa atmaktı.

İhtiyar esir, bu viran bağın içindeki harap kulübeyi buldu, içeri girdi. Kimse bir şey demedi.

Ara sıra kasabaya iniyor, ihtiyarlığına acıyanların verdiği ekmek parçalarını toplayıp dönüyordu.

On sene daha geçti. Artık hiç kuvveti kalmamıştı.

Hem bağ sahibi de artık onu istemiyordu. Nereye gidecekti?

Fakat işte eskiden beri gördüğü rüyaları yeniden görmeye başlamıştı. Kırk senelik bir rüya… Türklerin, Türk gemilerinin gelişi… Gözlerini kurumuş elleriyle iyice ovdu. Denizin gökle birleştiği yere baktı. Evet, mutlaka geleceklerdi. Buna o kadar emindi ki… “Kırk sene görülen bir rüya yalan olmaz.” diyordu. Kulübe duvarının dibine uzandı. Yavaş yavaş gözlerini kapadı. İlkbahar, bir ümit tufanı gibi her tarafı parlatıyordu. Martıların “Geliyorlar, geliyorlar!

Seni kurtarmaya geliyorlar!” gibi işittiği tatlı seslerini dinleye dinleye daldı.

Duvar taşlarının arasından çıkan kertenkeleler ihtiyarın üzerinde geziniyor, çuvaldan esvabının içine kaçıyor, gür beyaz sakalının üstünde oynaşıyordu. İhtiyar esir, rüyasında ağır bir Türk donanmasının limana girdiğini görüyordu. Kasabaya giden yola birkaç bölük asker çıkarmışlardı. Al bayrağı uzaktan tanıdı. Yatağanlar, kalkanlar güneşin aksiyle parıldıyordu.

“Bizimkiler! Bizimkiler!” diye bağırarak uyandı. Doğruldu. Üstündeki kertenkeleler kaçıştı.

Limana baktı. Hakikaten kalenin karşısına bir donanma gelmişti. Kadırgaların, yelkenlilerin, küreklerin biçimine dikkat etti. Sarardı, gözlerini açtı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Ellerini göğsüne koydu. Bunlar Türk gemileriydi, kenara yanaşıyorlardı. Gözlerine inanamadı. “Acaba rüyam devam mı ediyor?” şüphesine düştü. Fakat uyanıkken rüya görülür müydü? Kanaat getirmek için ellerini ısırdı. Yerden sivri bir taş parçası aldı. Alnına vurdu. Evet, işte hissediyordu; uyanıktı. Gördüğü rüya değildi. O uyurken donanma burnun arkasından birdenbire ortaya çıkmış olacaktı. Sevinçten, hayretten dizlerinin bağı çözüldü. Hemen çöktü. Kenara çıkan bölükler, ellerinde al bayrak, kalenin etrafına doğru ilerliyorlardı. Kırk senelik bir beklemenin son azmiyle davrandı. Birden kemikleri çatırdadı. Badem ağaçlarının çiçekli gölgeleriyle örtülen yoldan yürüdü. Kenara koştu.

Karaya çıkan askerler ak sakallı bir ihtiyarın kendilerine doğru koştuğunu görünce “Dur!” diye bağırdılar. İhtiyar durmadı;* bağırdı:

— Ben Türk’üm oğullar, ben Türk’üm!

Askerler onun yaklaşmasını beklediler. İhtiyar, Türklerin yanına yaklaşınca önüne ilk geleni tutup öpmeye başladı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Hâline bakanların hepsi duygulanmıştı.

Biraz heyecanı sükûn bulunca ona sordular:

— Kaç yıldır esirsin?

— Kırk…

— Nerelisin?

— Edremitli.

— Adın ne?

— Kara Memiş.

— Kaptan mıydın?

— Evet…

İhtiyarın etrafındaki askerler birbirine karıştı. Bir çığlıktır koptu. “Bey’e haber verin!”

İhtiyarın kollarına girdiler. Kuş gibi deniz kenarına uçurdular. Bir sandala koydular. Büyük bir kadırgaya çıkardılar. Askerin içinde onun menkıbelerini bilmeyen, şöhretini duymayan  yoktu. Bir an güvertede durdu. Sevincinden kırk senedir hasret kaldığı millettaşlarını görmekten şaşırmış, aptallaşmıştı. Ayağına bir çakşır getirdiler. Sırtına bir kaftan attılar. Başına bir kavuk koydular.

— Haydi, Bey’in yanına, dediler. Kendini kadırgaya getiren askerlerle beraber büyük geminin kıçına doğru yürüdü. Kara, pala bıyıklı, sırmalı, esvabının üzerine demir çelik zırhlar giymiş iri bir adamın karşısında durdu:

— Sen Kaptan Kara Memiş misin?

— Evet…

— Doğru mu söylüyorsun?

— Ne yalan söyleyeceğim?

— Aç bakalım sağ kolunu!

İhtiyar, kaftanın altından kolunu çıkardı, sıvadı. Bey’e uzattı. Pazısında haç şeklinde derin bir yara izi vardı. Bu yarayı, gecesi altı ay süren bir adadan karısını kaçırırken almıştı. Bey, ellerine sarıldı, öpmeye başladı.

— Ben senin oğlunum.

— Turgut musun?

— Evet…

İhtiyar sevincinden bayılmıştı. Kendine gelince oğlu ona:

— Ben karaya cenk için çıkıyorum. Sen gemide rahat kal, dedi.

Eski kahraman kabul etmedi:

— Hayır, ben de beraber cenge çıkacağım.

— Çok ihtiyarsın baba.

— Fakat kalbim kuvvetlidir.

— Rahat et, bizi seyret.

— Kırk senedir dövüşe hasretim.

Oğlu, “Vurulursun. Vatana hasret gidersin.” diye onu gemide bırakmak istedi. Kara Memiş

o vakit birdenbire gençleşmiş bir kaplan gibi doğruldu. Duramıyordu. Kalkan, kılıç istedi.

Sonra geminin kıçında sallanan sancağı göstererek:

— Şehit olursam bunu üzerime örtün. Vatan, bayrağın dalgalandığı yer değil midir?, dedi.

Ömer Seyfettin

Seçme Hikâyeler 2

Ömer Seyfettin’in Hayatı ve Edebi Kişiliği

Hayatı:

  • 1884 yılında Balıkesir’de doğdu.
  • Askeri bir ailede büyüdü ve çeşitli şehirlerde eğitim gördü.
  • Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’na katıldı.
  • Millî Mücadele’ye aktif olarak destek verdi.
  • 1920 yılında İstanbul’da vefat etti.

Edebi Kişiliği:

  • Türk edebiyatında kısa hikâyenin kurucularından biridir.
  • Hikayelerinde milli duyguları, Anadolu insanını ve doğasını anlattı.
  • Sade ve akıcı bir dil kullandı.
  • Psikolojik çözümlemelerde bulundu.
  • Milli edebiyat akımının önemli temsilcilerinden biridir.

Eserleri:

  • Hikâye: Yalnız Efe, Kaşağı, Onu Beklerken, Değirmen, Korkunç Bir Gece, Yaban
  • Roman: Efruz Bey
  • Tiyatro: Yalnız Efe
  • Makale: Yeni Lisan, Edebiyat ve Hayat

Etkileri:

  • Türk edebiyatında kısa hikâyenin gelişmesinde önemli rol oynadı.
  • Milli bilincin ve vatan sevgisinin artmasına katkıda bulundu.
  • Yazarlara ve edebiyatseverlere ilham kaynağı oldu.

Ömer Seyfettin, Türk edebiyatının en önemli yazarlarından biridir. Kısa hikayeleriyle büyük bir üne kavuşmuş ve birçok yazarı etkilemiştir. Milli duyguları ve Anadolu insanını anlatan eserleri ile Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunmuştur.

1.ETKİNLİK

Okuduğunuz metindeki anlamını bilmediğiniz kelime ya da kelime gruplarını aşağıya yazınız.

Metindeki anlamını bilmediğiniz kelime ya da kelime gruplarının anlamını metnin bağlamından hareketle tahmin ediniz. Tahminlerinizin doğruluğunu TDK Güncel Türkçe Sözlük’ten kontrol ediniz. Anlamını öğrendiğiniz yeni kelime/kelime gruplarını sözlüğünüze yazınız. Öğrendiğiniz kelimeleri birer cümlede kullanınız.

Kelime/Kelime Grubu: Mitoloji
Tahminî Anlamı: Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim
Cümlem: Tezini mitolojiden hazırlayan gözlüklü bir delikanlıydı.

Kelime/Kelime Grubu: Viran
Tahminî Anlamı: Harap

Cümlem: Bu viran mahallede daha fazla kalamam.

Kelime/Kelime Grubu: Adale
Tahminî Anlamı: Kas
Cümlem: Adalelerini bu yaz çok geliştirmiş.

Kelime/Kelime Grubu: Esvap
Tahminî Anlamı: Elbise
Cümlem: Yeni esvapları ona çok yakışmıştı.

Kelime/Kelime Grubu: Kaftan
Tahminî Anlamı: Çoğu ipekten yapılan, bir tür uzun, süslü üst giysisi
Cümlem: Kına gecesinde yakın arkadaşları kaftan giyinecekmiş.

Kelime/Kelime Grubu: Şöhret
Tahminî Anlamı: Ün
Cümlem: Şöhret yolunda attığı adımları beğeniyle takip ediyorum.

Kelime/Kelime Grubu: Ücra
Tahminî Anlamı: Çok uçta, kenarda veya kıyıda köşede olan
Cümlem: Ücra bir kasabaya atandığından haberi yoktu.

 

2.ETKİNLİK

Aşağıdaki soruları okuduğunuz metne göre cevaplayınız.

  1. Kara Memiş kimdir? Malta korsanlarına ne zaman esir düşmüştür?

Kara Memiş yıllarca denizlerde kahramanlık yapan bir gemici iken sonradan esir olmuş ve çok uzun yıllar gemilerde kürek mahkumluğu yapmış esir düşmüş birisidir. Hikâyede anlatılan zamandan yaklaşık kırk yıl önce esir düşmüştür.

  1. Askerlerin Kara Memiş’i hemen tanımalarının nedeni söyleyiniz.

Çünkü onun namı çok uzun yıllar dilden dile anlatılmıştır.

  1. Turgut, Kara Memiş’in babası olduğunu nasıl anlamıştır?

Kara Memiş annesini kaçırırken kolundan yaralanmıştı. O koldaki haç şeklindeki yarayı görünce anlamıştır.

  1. Esir düşmesine rağmen namazını kılmaya devam etmesi Kara Memiş’in hangi kişilik özelliğine sahip olduğunu göstermektedir?

İnançlı biri olduğunu, içindeki Allah sevgisinin en üst yerde olduğunu gösterir.

  1. Kara Memiş’in gençleşmiş bir kaplana benzetilmesinin nedeni nedir?

Birden eski güçlü zamanlarındaki haline dönmüştür. O yüzden kaplana benzetilmiştir.

 

3.ETKİNLİK

Yer: Malta adası
Zaman: Savaş zamanı
Kişiler/Varlıklar: Kara Memiş, Turgut Reis, tayfalar ve adadaki bazı halk
Olay Örgüsü: Kara Memiş’in esir düşmesi, forsalık yapması, satılması, sahibinin onu azat etmesi ve Türk gemilerinin onu bulması

 

4.ETKİNLİK

Aşağıya okuduğunuz metinle ilgili üç soru yazınız. Yazdığınız soruları arkadaşlarınıza sorarak onlardan cevaplamalarını isteyiniz.

  1. Soru: Kara Memiş’in kırk sene boyunca rüyasında gördüğü şey nedir?
  2. Soru: Kara Memiş esir düştükten sonra nasıl bir hayat geçirmiştir?
  3. Soru: Kara Memiş’in vatan sevgisini gösteren metinden üç örnek verin.

 

5.ETKİNLİK

Okuduğunuz metne uygun yeni başlıklar bularak bu başlıkları aşağıya yazınız.

Kırk Senelik Bekleyişin Sonu

Bir Kahramanın Dönüşü

Esirlikten Özgürlüğe

 6.ETKİNLİK

Aşağıda okuduğunuz metinden bir paragraf verilmiştir. Yazar bu paragrafta öyküleyici anlatımdan yararlanmıştır. Siz de okuduğunuz metinden öyküleyici anlatım örneği bularak noktalı alana yazınız.

İhtiyar esir, bu viran bağın içindeki harap kulübeyi buldu, içeri girdi. Kimse bir şey demedi.

Ara sıra kasabaya iniyor, ihtiyarlığına acıyanların verdiği ekmek parçalarını toplayıp dönüyordu. On sene daha geçti. Artık hiç kuvveti kalmamıştı.

“Bizimkiler! Bizimkiler!” diye bağırarak uyandı. Doğruldu. Üstündeki kertenkeleler kaçıştı.

Limana baktı. Hakikaten kalenin karşısına bir donanma gelmişti. Kadırgaların, yelkenlilerin, küreklerin biçimine dikkat etti. Sarardı, gözlerini açtı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Ellerini göğsüne koydu. Bunlar Türk gemileriydi, kenara yanaşıyorlardı. Gözlerine inanamadı. “Acaba rüyam devam mı ediyor?” şüphesine düştü. Fakat uyanıkken rüya görülür müydü? Kanaat getirmek için ellerini ısırdı. Yerden sivri bir taş parçası aldı. Alnına vurdu. Evet, işte hissediyordu; uyanıktı. Gördüğü rüya değildi. O uyurken donanma burnun arkasından birdenbire ortaya çıkmış olacaktı. Sevinçten, hayretten dizlerinin bağı çözüldü. Hemen çöktü.

7.ETKİNLİK

Okuduğunuz metni özetleyerek aşağıya yazınız. Özetinizi yazarken tekrar edilen ifadelere ve gereksiz olduğunu düşündüğünüz ayrıntılara yer vermeyiniz.

Kara Memiş, 30 yaşındayken Malta korsanları tarafından esir alınır ve 20 sene boyunca kürek çekmeye zorlanır. Sonra bir adada köle olarak satılır ve 10 sene boyunca bir çiftçinin yanında çalışır. Özgürlüğüne kavuşsa da yaşlı ve güçsüz durumdadır.

Eski günlerini ve vatanına dönüşünü hayal eden Kara Memiş, 40 sene boyunca her gece Türk gemilerinin rüyasını görür. Bir gün rüyası gerçek olur ve Türk donanması limana girer.

Kara Memiş, Türk askerlerine Türk olduğunu söyler ve Edremit’ten Kaptan Kara Memiş olduğunu açıklar. Askerler onu tanır ve sevinçle karşılarlar.

Oğlu Turgut da donanmadadır ve babasını görünce ona sarılır. Kara Memiş, savaşa katılmak ister ama Turgut onu gemide kalmaya ikna eder.

Kara Memiş, vatanına kavuşmanın sevinciyle bayılır. Uyandığında Turgut ona, karaya çıkıp savaşacağını ve onu gemide rahat bırakacağını söyler.

Kara Memiş, vatan sevgisiyle doludur ve savaşa katılmak için yanıp tutuşmaktadır. Sonunda Turgut’u ikna eder ve onunla birlikte savaşa girer.

Metin, Kara Memiş’in vatanına duyduğu özlem ve sevgisini, esirlikte yaşadığı zorlukları ve özgürlüğüne kavuşma sevincini anlatan duygusal bir hikayedir.

8.ETKİNLİK

“Kara Memiş’in yerinde siz olsaydınız yaşadığınız bu olaylar karşısında neler hisseder, neler yapardınız?” sorusundan hareketle sınıfınızda hazırlıklı konuşma yapınız. Konuşmanızda empati kurma stratejisini uygulayınız. Bu stratejiyi uygularken kendinizi olaydaki kahramanın yerine koyarak neler hissettiğini, yaşadığını, düşündüğünü anlatmaya çalışınız.

Konuşmanız sırasında beden dilinizi etkili kullanmaya özen gösteriniz. Beden dilini etkili kullanmanın konuşmacının vermek istediği sözlü olmayan mesajları iletmeyi kolaylaştıracağını unutmayınız. Konuşmanızda kelimeleri anlamlarına uygun kullanmaya özen gösteriniz.

Merhaba arkadaşlar.

Bugün sizlerle okulumuzda okuduğumuz “FORSA” adlı metnin kahramanı Kara Memiş’in yerinde olsaydım neler hissedeceğimi ve neler yapacağımı konuşmak istiyorum.

Kara Memiş, 30 yaşındayken Malta korsanları tarafından esir alınır ve 40 sene boyunca esirlikte yaşar. Bu süre boyunca 20 sene kürek çekmeye zorlanır, 10 sene de bir adada köle olarak çalışır. Özgürlüğüne kavuşsa da yaşlı ve güçsüz bir adamdır. Tek hayali vatanına dönmektir.

Eğer ben Kara Memiş’in yerinde olsaydım, esir düştüğümde büyük bir üzüntü ve öfke hissederdim. Ailemden, dostlarımdan ve vatanımdan koparılmak beni derinden yaralardı. Özgürlüğümü geri kazanmak için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdım.

Esirlikte geçen 40 sene boyunca umudumu asla yitirmezdim. Her gün vatanıma dönme hayalini kurardım. Tıpkı Kara Memiş gibi, her gece Türk gemilerinin rüyasını görürdüm.

Özgürlüğüme kavuştuğumda yaşadığım sevinci kelimelerle ifade etmek imkansız olurdu. Vatanıma adım attığımda toprağı öperdim, gözyaşlarımı tutamazdım.

Ailem ve dostlarımla yeniden bir araya gelmek tarifsiz bir mutluluk verirdi bana. Onlarla geçen her anı doya doya yaşardım.

Eğer ben Kara Memiş’in yerinde olsaydım, vatan sevgisini ve özgürlüğün değerini asla unutmazdım. Herkese bu değerlerin önemini anlatırdım.

Gençliğim ve gücüm yerinde olsaydı, vatanıma hizmet etmek için savaşa katılırdım. Tıpkı Kara Memiş gibi, son nefesime kadar vatanım için savaşırdım.

Sonuç olarak Kara Memiş’in hikayesi bize vatan sevgisinin ve özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Bu değerleri korumak için her zaman elimizden geleni yapmalıyız.

Teşekkür ederim.

 9.ETKİNLİK

“Forsa” adlı metnin konusundan ve ana fikrinden hareketle defterinize hikâye edici bir metin yazınız. Yazdığınız metne uygun bir başlık bulunuz. Metninizi gözden geçirirken varsa yazım ve noktalama hatalarını düzeltiniz. Yazdığınız metni sınıfta arkadaşlarınıza okuyunuz.

Özgürlüğün Sesi

Eski bir kömür madeninin karanlığında, kürek sesleri yankılanıyordu. Maden ocağının derinliklerinde, Yusuf adında genç bir adam umutsuzlukla mücadele ediyordu. Yıllar önce bir kaza sonucu madene hapsolmuştu. Ailesini ve özgürlüğü özledi.

Yusuf, her gün karanlığın içinde bir ışık arıyordu. Küçük bir delikten sızan güneş ışığı bile ona umut veriyordu. Madenin duvarlarına şiirler yazıyordu, özgürlük şarkıları söylüyordu. Sesi madenin tünellerinde yankılanıyor, diğer mahkumlara da umut veriyordu.

Bir gün Yusuf, madenin duvarında bir çatlak keşfetti. Günlerce, gecelerce o çatlağı kazdı. Sonunda özgürlüğe kavuştuğu o an, güneş gözlerini kamaştırdı. Özgürlüğün sesi kulaklarında yankılanıyordu.

Yusuf, özgürlüğüne kavuştuktan sonra maden ocağının hikayesini herkese anlatmaya karar verdi. Kitaplar yazdı, konferanslar verdi. Herkesin özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu bilmesini istiyordu.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Scott AjansScott Ajans tarafından ❤️ ile tasarlanmıştır