İğnenin Deliği Serbest Okuma Metni Cevapları Sayfa 216-217
İğnenin Deliği Serbest Okuma Metni Cevapları Sayfa 216-217
İğnenin Deliği
Elias Howe’un (Elyas Hov), sabahtan akşama kadar çalışıp didindiği ama yine de yeterli
miktarda para kazanamadığı bir işi vardı. Pamuk ipliği ile ilgili makineler üretmeye çalışan bir
firmada çalışıyordu. Az kazanıyordu ama işini de seviyordu.
Bir gün, imalathanenin kapısından içeriye bir adam girdi.
“Dikiş dikebilen bir makine yapılsa ne iyi olurdu! Böyle bir makineyi yapan adam, yemin
ediyorum, üç aya varmadan zengin olur!” dedi.
Howe, tüm günü adamın söylediği bu sözler üzerinde düşünerek geçirdi. Dikiş dikebilen bir
makine! Yani bir dikiş makinesi yapılamaz mıydı? Elbette yapılabilirdi!
Ama nasıl?
Herhâlde bu iş düşüne düşüne olacak değildi.
Howe, kolları sıvadı ve gecesini gündüzüne katarak dikiş makinesi üzerinde çalışmaya başladı.
Bir süre sonra ucunda iğnesi olan bir makine yapmayı başardı. Fakat çok ciddi bir sorunu
vardı bu makinenin. Şu hâliyle hiçbir genç kızın alıp çeyizine koymayı hayal edebileceği bir şey
değildi. Hem el işiyle rekabet edebilecek kadar iyi dikemiyor hem de iğnesi çok çabuk kırılıyordu.
Howe, iğneye açtığı delikte bir problem olduğunu anlamıştı. Delik, iğnenin tam ortasında
minicik bir yuvarlak olarak açılmıştı. İyi de başka nasıl olacaktı ki? İpin geçirileceği delik, nereye
açılabilirdi?
Howe düşünüyor ama işin içinden çıkamıyordu. Dikiş makinesi ise çatır çutur iğneleri
kırmaya devam ediyordu. Makinesi üzerinde gecenin ilerleyen saatlerine kadar çalışan Howe,
yorgun ve ümitsiz bir hâlde yatıp uyudu. Gözlerini kapar kapamaz da kendisini vahşi bir ormanda
buldu.
Howe, bu ormanda uzun boylu yerliler tarafından esir alınmıştı.
Yüzü korkunç renklerle boyalı iri yarı şef, Howe’un gözlerinin içine doğru eğildi ve köy meydanının
ortasındaki iğnesiz dikiş makinesini göstererek:
— O makineyi bitireceksin! O makine bitecek! Anladın mı beni!” dedi.
— Pe… Pe… Pe… Peki efendim! Ama so… So… Sorabilir miyim acaba; (…) benim dikiş
makinemle neden bu kadar ilgileniyorsunuz?
Şef o kadar kızdı ki! Gözlerinin beyazına kadar kıpkırmızı kesildi:
— Eğer o makineyi bitirmezsen, seni şu gördüğün kara kazanın içinde yahni yaparım! Anladın
mı ha!
— Evet! Evet! Çok iyi anladım. Fakat dikiş makinesini bitiremiyorum işte! İğnenin deliğini
nereye açacağıma bir türlü karar veremedim. Ne yapsam, kırılmasına engel olamıyorum. Üstelik
bu hâliyle diktiği dikişler berbat!
Howe bu sözleri söylediğine pişman olacaktı! Şef gök gürültüsü gibi gürledi!
— Alın bunu ve şu kazığa bağlayıp akşam yemeği için hazırlayın!
— Hey hey hey! Durun bir dakika! Bana biraz zaman verin…
Yerliler Howe’u dinlemiyorlardı bile. Onu uzunca bir ağaç direğine sıkıca bağladılar. İçlerinden
biri mızrağını hazırladı.
Howe, adamın elindeki keskin uçlu mızrağa bakıyor ve son duasını ediyordu.
Yerli mızrağını kaldırdı ve Howe’a doğru nişan aldı.
Howe’un gözü o korku dolu anlarda mızrağın ucuna takıldı. Mızrağın sivri ucunda, göz
şeklinde bir delik vardı.
— Buldum! diye bağırdı Howe. Ama çok geç kaldım!
Aslında hiç geç kalmamıştı. Çünkü yerlinin mızrağını fırlatmasıyla birlikte, o da yattığı yerden
fırladı.
Howe, hayatının en korkunç kâbusunu görmüştü ama bu korkunç kâbus, ona aylardır çözemediği
dikiş makinesinin iğne problemini çözmesine yardımcı olmuştu.
Doğruca atölyesine gitti ve tıpkı rüyasında gördüğü mızrağın ucu gibi delikleri iğnelerin en
ucuna göz şeklinde açtı.
“İşte bu kadar.”
İlk dikiş makinesi, tıkır tıkır çalışıyordu artık…
Tarık USLU
(Kısaltılmıştır.)