İstanbul’la Hasbihâl Serbest Okuma Metni Cevapları Sayfa
İstanbul’la Hasbihâl Serbest Okuma Metni Cevapları Sayfa
İSTANBUL’LA HASBIHÂL
Hiç hesap yapmadım
Bu kaçıncı gelişim sana bilmiyorum.
Bildiğim tek şey
Yeniden kolların arasındayım İstanbul!
Biraz yorgunum ama
Neşem de buruk
Öyle garip bir hâldeyim işte.
Gönderme, bırak beni kalayım
Oturma izni isteme benden
kadim bir dostluk bizimki.
Hatırla dağlardan denize indirilen
bir gemi de bendim.
Senin anlayacağın
Fatih’ten beri adımlarım sokaklarında
Bırak bir tepe de ben olayım sende ilahi şehir.
(…)
Martılar bilmesin hüznümü
Tedirgin olmasın Yeni Cami’de güvercinler
Süleymaniye’nin ezanları inceden inceye
Dağıtıversin dağlanan yüreğimi
Aslımı sorarsan Rumeliliyim.
Kendimi bildim bileli dilimin nöbetindeyim.
(…)
Ah İstanbul!
Yakınıyorum sanma!
Benimkisi bir hasbihâl
Bak işte içimde fırtına kasırgalar
Yağız atlar kara kışlara yol almada
Nedir, güneş mi kayıyor avuçlarımdan?
Umut ovalarında seller mi kopuyor?
Uzakta görünen başı karlı
Gençliğimin dağları mı?
Hüzün yüklü kara bulutlar.
Neyin habercisi
Söyle İstanbul!
Ayrılık mı var bu işin sonunda
Sana anlatacaklarım çok var oysa
Fokur fokur kaynayan çaydanlık gibiyim,
Bir dökülebilsem
Demim neler söyler neler
Gene de şunu bil yeter
Bunca yıl yol aldım düzde, yokuşta, bozkırda
Kaygım insan olabilmek
Ve sevmekti.
Ah İstanbul!
Alnımın kırışıklarını bir oku.
Oku ki o hep halkını sevdi der
Sevmek huzurun çırasıdır bilirsin
Varsın çığ gibi büyüsün sevgi
Gökkuşağı renkleriyle gülümsesin insanlık.
(…)
Ah İstanbul!
Göç yağmurlarıyla sulanan toprağın
Çocuklarıyız biz
Trenlerin, otobüslerin ardından
Sallanan mendiller hâlâ ıslak
Yollar bu yüzden uzar gider
Gurbet bu yüzden acı ve çekilmez
Bizim ora erkekleri türküler eşliğinde
Kamyonlarla askere uğurlanırdı.
Ellerindeki ahşap sandıkları içinde
Tıraş makinesi, birkaç kurabiye
Bir de ayva olurdu.
Ah İstanbul!
Efkâr basınca bizim oralarda
Çanakkale, Yemen türküsü
Daha bir içli söylenir,
Bir başka yürek dağlar Rumeli türküleri
Gençlerin sevdalanışı
Türkçemin asilliği bir başkadır.
Ah İstanbul!
Gene de beni tutma!
Elimi, kolumu bağlama
Evlad-ı Fatihan’ım ben
Bırak tez elden varayım Urumelime
Tuna, Arda, Akdere, Vardar aktıkça oralarda
Buralarda nasıl dururum ben?
Yeminim var kaldırımlarına
Sokağına, taşına, dağına
Çeşmelerinde akan suya,
Irmaklarında yüzen balığa.
(…)
Şairime, sanatçıma, halkıma
Hoşgörüyü sinesine çekenlere
Barış tohumları ekenlere
Gökteki yıldıza, aya
Yol ver gideyim İstanbul!
Alışkanlıklarımın sürüklediği yere.
Zeynel BEKSAÇ
(Kısaltılmıştır.