Kaşağı Metni Cevapları Sayfa 20-21-22-23-24-25-26-27 

Kaşağı Metni Cevapları Sayfa 20-21-22-23-24-25-26-27 

Hazırlık Çalışmaları

  1. Hangi hayvanın bakımını üstlenmek isterdiniz? Neden?

Bakımını üstlenmek istediğim hayvan bir köpek. Köpeklerin sadık, sevecen ve eğlenceli canlılar olduğunu biliyorum. Onunla vakit geçirmek, oyun oynamak ve onu gezdirmek beni çok mutlu eder.

Ayrıca, bir köpeğin bana sorumluluk duygusu kazandıracağını da biliyorum. Onu her gün beslemem, gezdirmem ve onunla ilgilenmem gerekecek. Bu sorumluluğu yerine getirmek için elimden geleni yapacağım.

Köpeklerin farklı cinsleri olduğunu biliyorum ve benim için en uygun cinsi seçmek için araştırma yapacağım. Ailem ve ben, yaşam tarzımıza ve evimize en uygun olan bir köpek yavrusu sahiplenmeyi düşünüyoruz.

2.“Dürüst olduğun için kaybedebilirsin ama yalan söyleyip utanmaktan iyidir.’’ Charles Bukowski (Çarlz Bukovski) sözünden ne anlıyorsunuz? Açıklayınız.

 

Bukowski’nin bu sözünü, dürüst olmanın her zaman en iyi yol olduğuna dair bir mesaj olarak yorumluyorum. Dürüst olmak, başkalarıyla güven ve saygıya dayalı bir ilişki kurmamızı sağlar. Yalan söylemek ise, bu güveni zedeleyebilir ve utanç duygusuna yol açabilir.

Dürüst olmak her zaman kolay olmayabilir. Bazen, gerçeği söylemekten korkabilir veya başkalarını üzmek istemeyebiliriz. Ancak, uzun vadede dürüst olmanın her zaman daha iyi olduğunu düşünüyorum. Dürüst olduğumuzda, kendimizle ve başkalarıyla barışık oluruz.

Bukowski’nin sözü, bana dürüstlüğün önemini hatırlatıyor. Her zaman doğruyu söylemeye ve dürüst bir insan olmaya çalışacağım.

 

                                     KAŞAĞI

Ahırın avlusunda oynarken aşağıda, gümüş söğütler altında görünmeyen derenin hazin şırıltısın işitirdik. Evimiz iç çitin büyük kestane ağaçları arkasında kaybolmuş gibiydi. Annem, İstanbul’a gittiği için benden bir yaş küçük olan kardeşim Hasan’la artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmıyorduk. Bu, babamın seyisi, ihtiyarca bir adamdı. Sabahleyin erkenden ahıra koşuyorduk. En sevdiğimiz şey atlardı. Dadaruh’la beraber onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, ne doyulmaz zevkti. Hasan korkar, yalnız binemezdi. Dadaruh onu kendi önüne alırdı. Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, ahırı süpürmek, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan çok hoşumuza gidiyordu. Hele tımar… Bu en zevkli şeydi. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı… tık… tıkı… tık… tıpkı bir saat gibi… yerimde duramaz,

— Ben de yapacağım, diye tuttururdum.

O vakit Dadaruh, beni Tosun’un sırtına kor, elime kaşağıyı verir:

— Haydi yap, derdi.

Bu demir aleti hayvanın üstüne sürer fakat o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdım.

— Kuyruğunu sallıyor mu?

— Sallıyor.

— Hani bakayım!

Eğilirdim, uzanırdım.

Fakat atın sağrısından kuyruğu görünmezdi.

Her sabah ahıra gelir gelmez:

— Dadaruh!

Tımarı ben yapacağım, derdim.

— Yapamazsın.

— Niçin?

— Daha küçüksün de ondan.

— Yapacağım.

— Büyü de öyle.

— Ne vakit?

— Boyun at kadar olduğu vakit.

(…)

Ben bir gün ahırda yalnız başıma kaldım. Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etme hırsı uyandı. Kaşağıyı aradım, bulamadım. Ahırın köşesinde Dadaruh’un penceresiz, küçük odası vardı. Buraya girdim. Rafları aradım. Eyerlerin arasına falan baktım. Yok, yok! Yatağın yanında, yeşil tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce İstanbul’dan gönderdiği hediyelerin içinden çıkan fakfon kaşağı pırıl pırıl parlıyordu.

Hemen kaptım. Tosun’un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu.

— Galiba acıtıyor, dedim.

Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin, çok sivri idi. Biraz körletmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca tekrar denedim. Gene atların hiçbiri durmuyordu.

Kızdım. Öfkemi sanki kaşağıdan çıkarmak istedim. On adım ötedeki çeşmeye koştum. Kaşağıyı yalağın taşına koydum. Yerden kaldırabileceğim ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başladım. İstanbul’dan gelen, ihtimal Dadaruh’un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezdim, parçaladım. Sonra yalağın içine attım.

Babam, her sabah dışarıya giderken bir kere ahıra uğrar, öteye beriye bakardı. Ben, gene o gün ahırda yalnızdım. Hasan, evde hizmetçimiz Pervin’le kalmıştı.

(…)

Babam, çeşmeye bakarken yalağın içinde kırılmış kaşağıyı gördü, Dadaruh’a haykırdı:

— Gel buraya!

— …

— Çıkar bakayım şunu!

Nefesim kesilecekti. Bilmem neden, çok korkmuştum. Dadaruh da şaşırdı, kırılmış kaşağı meydana çıkınca babam, bunu kimin yaptığını sordu. Dadaruh,

— Bilmiyorum, dedi.

Babamın gözleri bana döndü, daha bir şey sormadan,

— Hasan, dedim.

— Hasan mı?

— Evet, dün Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra yalağın taşında ezdi.

— Neye2 Dadaruh’a haber vermedin?

— Uyuyordu.

— Çağır şunu bakayım.

— …

Çitin kapısından geçtim. Gölgeli yoldan eve doğru koştum. Hasan’ı çağırdım. Zavallının bir şeyden haberi yoktu. Koşarak arkamdan geldi. Babam pek sertti. Bir bakışından ödümüz kopardı. Hasan’a dedi ki:

— Eğer yalan söylersen seni döverim!..

— Söylemem.

Pekâlâ, bu kaşağıyı neye kırdın?

Hasan, Dadaruh’un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktı. Sonra, sarı saçlı başını sarsarak:

— Ben kırmadım, dedi.

— Yalan söyleme, diyorum.

— Ben kırmadım.

Babam tekrar:

— Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok fenadır, dedi. Hasan inkârında inat etti. Babam öfkelendi.

Üzerine yürüdü. “Utanmaz yalancı!” diye yüzüne bir tokat indirdi.

— Götür bunu eve, sakın bir daha buraya sokma. Hep Pervin’le otursun, diye haykırdı.

Dadaruh, ağlayan kardeşimi kucağına aldı. Çitin kapısına doğru yürüdü.

Artık ahırda hep yalnız oynuyordum. Hasan evde mahpustu. Annem geldikten sonra da babam

Hasan’ı affetmedi. Fırsat düştükçe “O yalancı.” derdi. Hasan, yediği tokat aklına geldikçe ağlamaya başlar, güç susardı. Zavallı anneciğim, benim iftira atabileceğime hiç ihtimal vermiyordu. “Aptal Dadaruh, atlara ezdirmiş olmasın?” derdi.

Ertesi yıl yazın annem, gene İstanbul’a gitti. Biz yalnız kaldık. Hasan’a ahır hâlâ yasaktı. Geceleri yatakta, atların ne yaptıklarını, tayların büyüyüp büyümediklerini bana sorardı. Bir gün birdenbire hastalandı.

Kasabaya at gönderdik. Doktor geldi. Kuşpalazı, dedi. Çiftlikteki köylü kadınlar eve üşüştüler.

Birtakım tekir kuşlar getiriyorlar, kesip kardeşimin boynuna sarıyorlardı. Babam, yatağının dibinden hiç ayrılmıyordu.

Dadaruh çok durgundu. Pervin hüngür hüngür ağlıyordu.

(…)

Ben de ağlamaya başladım. O hastalandığından beri Pervin’in yanında yatıyordum. O gece hiç uyuyamadım.

Dalar dalmaz Hasan’ın hayali gözümün önüne geliyor, “İftiracı! İftiracı!” diye karşımda ağlıyordu.

Pervin’i uyandırdım.

— Ben Hasan’ın yanına gideceğim, dedim.

— Niçin?

— Babama bir şey söyleyeceğim.

— Ne söyleyeceksin?

— Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim.

— Hangi kaşağıyı?

— Geçen seneki. Hani babamın Hasan’a darıldığı…

Lafımı tamamlayamadım. Derin hıçkırıklar içinde boğuluyordum. Ağlaya ağlaya Pervin’e anlattım.

Şimdi babama söylersem Hasan da duyacak, belki beni affedecekti.

— Yarın söylersin, dedi.

— Hayır, şimdi gideceğim.

— Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da duyar. Onu öpersin, ağlarsın, hakkını sana helal eder.

— Pekâlâ!

— Haydi, şimdi uyu!

(…)

Sabaha kadar gene gözlerimi kapayamadım. Hava henüz ağarırken Pervin’i uyandırdım. Kalktık.

Ben, içimdeki zehirden azabı boşaltmak için acele ediyordum. Fakat ne yazık ki zavallı suçsuz kardeşim o gece ölmüştü. Sofada çiftlik imamıyla Dadaruh’u ağlarken gördük. Babamın dışarıya çıkmasını bekliyorlardı.

Ömer Seyfettin

(Kısaltılmıştır.)

 

Ömer Seyfettin’in Hayatı ve Edebi Kişiliği

Hayatı:

  • Doğumu ve Eğitimi: Ömer Seyfettin 1884 yılında Balıkesir’de doğdu. İlkokulu Gönen’de, ortaokulu Manisa’da ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Daha sonra Harp Okulu’na girdi ve subay oldu.
  • Askeri Kariyeri: Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’na katıldı. Milli Mücadele’ye de aktif olarak katkıda bulundu.
  • Edebi Faaliyetleri: Hikaye ve roman türünde eserler verdi. Ayrıca gazete ve dergilerde makaleler yazdı.
  • Ölümü: 1920 yılında İstanbul’da vefat etti.

Edebi Kişiliği:

  • Türleri: Hikâye ve roman türünde eserler verdi.
  • Konuları: Eserlerinde genellikle savaş, Anadolu insanının yaşamı, milli mücadele ve vatan sevgisi gibi konuları işledi.
  • Dili: Sade ve akıcı bir dil kullanmıştır.
  • Anlatımı: Hikayelerinde genellikle olay örgüsü ve tasvir unsurlarına ağırlık vermiştir.
  • Etkileri: Türk edebiyatında Milli Edebiyat Dönemi’nin en önemli yazarlarından biridir. Hikayeciliği ile Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunmuştur.

Eserleri:

Hikâye Kitapları:

  • Büyük Harpte Bir Bölük
  • Efruz Bey
  • Falaka
  • Yüksek Sesle Okumak İçin Hikâyeler
  • Kaşağı
  • Dede Korkut Hikâyeleri

Romanları:

  • Cemal
  • Lüzumsuz Adam

Diğer Eserleri:

  • Makaleler
  • Tenkitler
  • Seyahatnameler

Ömer Seyfettin’in Türk Edebiyatına Katkıları:

  • Türk hikayeciliğini modern bir temele oturtmuştur.
  • Hikayelerinde milli ve manevi değerlere önem vermiştir.
  • Sade ve akıcı dili ile Türkçenin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

 

2.ETKİNLİK

“Kaşağı” metninden hareketle aşağıdaki soruları yanıtlayınız.

  1. Hasan ve ağabeyi neler yapmaktan hoşlanmaktadır?

En sevdikleri şey atlardır. Onları suya götürmek, onların çıplak sırtlarına binmek onlar için en büyük zevktir.

  1. Hasan’ın ağabeyi, çok keskin ve sivri dişli kaşağıyı düzeltmek için ne yapmıştır?

Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmüşlerdir.

  1. Ağabeyi Hasan’a nasıl bir suç atmıştır? Ağabeyinin davranışını doğru buluyor musunuz?

Ağabeyi Kaşağıyı sinirlenerek kırmış ve yalağın içine atmıştır, bunu gören babası sorunca da kaşağıyı kardeşi Hasan’ın kırdığını söylemiştir. Bu davranışı hiç doğru bulmuyorum.

  1. Hasan’ın ağabeyi neyi itiraf etmek istemiştir? Bunu hangi duygu ağır bastığı için yapmış olabilir?

Kaşağıyı Hasan’ın değil kendisinin kırdığını ve babasına korkusundan dolayı yalan söylediğini itiraf etmek istemiştir. Pişmanlık ve suçluluk duyguları ağır bastığı için böyle davranmış olabilir.

  1. Hasan, hangi hastalığa yakalanmıştır? Yakalandığı hastalıktan kurtulabiliyor mu?

Kuşpalazı, yani difteriye yakalanmıştır. Kurtuluşu çok çok zordur. Hatta imkansıza yakındır.

  1. Metnin ana fikrini yazınız.

İnsan neyle karşılaşacağını bilmediği için her zaman dürüst davranmalıdır.

  1. Ana fikre uygun bir atasözü yazınız.

Son pişmanlık fayda etmez.

 

b37n88u

 

4.ETKİNLİK

Öğretmeninizin izleteceği “Kaşağı” adlı tiyatro ile okuduğunuz metni (kahramanlar, mekân, zaman,

olay örgüsü yönünden) karşılaştırınız.

Benzerlikler: Kahramanlar, olay, zaman, mekân

Farklılıklar: Anlatıcı

 

jgewji1

 

tdznu1g

7.ETKİNLİK

Ömer Seyfettin’e ait kitapların kapaklarını inceleyiniz. Ömer Seyfettin’in okuduğunuz bir hikâyesini arkadaşlarınıza anlatınız.

Ömer Seyfettin‘in Perili Köşk hikayesi, İstanbul’da bir köşkte yaşayan bir ailenin gizemli hikayesini anlatır. Hikâyenin ana karakteri Fatma isimli bir genç kızdır. Fatma, ailesiyle birlikte köşke taşındıktan sonra tuhaf olaylar yaşamaya başlar. Köşkün perili olduğuna dair söylentiler, Fatma’nın yaşadığı gizemli olaylarla birleşince, köşk gerilim ve korku dolu bir atmosfere bürünür.

8.ETKİNLİK

“Kaşağı” metninin ana fikrinden yola çıkarak bir hikâye yazınız. Hikâyenize uygun bir başlık koyunuz.

Bir varmış bir yokmuş, Elif adında meraklı ve maceracı bir kız yaşarmış. Elif, her zaman yeni şeyler denemeye ve sınırlarını zorlamaya hevesli bir çocukmuş. Bir gün, arkadaşlarıyla mahalledeki ormana gitmeye karar vermiş. Elif’in annesi onu uyarmış: “Ormana gitme, orada kaybolabilirsin.” Ama Elif annesini dinlememiş ve arkadaşlarıyla birlikte ormana doğru yola çıkmış.

Ormanda çocuklar neşe içinde oyunlar oynuyor ve keşif yapıyorlarmış. Elif, daha önce hiç görmediği güzel bir çiçek görmüş ve onu koparmak için uzanmış. Tam o anda, annesinin sözleri aklına gelmiş. “Ya kaybolursam?” diye düşünmüş. Bir an tereddüt etmiş, ama sonra merakına yenik düşmüş ve çiçeği koparmış.

Çiçeği koparır koparmaz, Elif’in başı dönmeye başlamış ve fenalaşmış. Arkadaşları telaşlanmış ve ona yardım etmeye çalışmışlar. Neyse ki, bir yetişkin onları fark edip yardımına koşmuş. Elif, hastaneye kaldırılmış ve uzun süre tedavi olmak zorunda kalmış.

Elif iyileştiğinde, yaptığı hatayı anlamış. Annesinin sözlerini dinlemediği için çok pişman olmuş. Pişmanlık duygusu onu çok üzmüş ve uzun süre bu üzüntüyü hissetmiş.

Elif bu olaydan sonra anladı ki, sonradan pişman olacağı şeyler yapmamalı. Annesinin sözlerini dinlemenin ve onu üzmemenin ne kadar önemli olduğunu anlamış. Elif, bu tecrübeden ders almış ve hayatının geri kalanında daha dikkatli ve sorumlu davranmaya karar vermiş.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Scott AjansScott Ajans tarafından ❤️ ile tasarlanmıştır