Kastamonulu Şerife Bacı Metni Cevapları Sayfa 50-51-52-53-54-55-56-57-58-59
Kastamonulu Şerife Bacı Metni Cevapları Sayfa 50-51-52-53-54-55-56-57-58-59
HAZIRLIK ÇALIŞMASI
1.Millî Mücadele Dönemi’nin kadın kahramanları ile ilgili yaptığınız araştırmaların sonuçlarını arkadaşlarınıza anlatınız.
Millî Mücadele Dönemi, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin en önemli dönemlerinden biridir. Bu dönemde, erkeklerin yanı sıra kadınlar da büyük bir fedakârlıkla mücadeleye katılmıştır.
Millî Mücadele Dönemi’nin kadın kahramanları, cephede savaşmaktan tutun da cephe gerisinde ordunun ihtiyaçlarını karşılamaktan, halkı bilinçlendirmeye kadar pek çok alanda önemli görevler üstlenmiştir.
Cephede Savaşan Kadın Kahramanlar
- Nene Hatun: 93 Harbi’nde Ruslara karşı Erzurum’un savunmasında yer alan Nene Hatun, Millî Mücadele Dönemi’nde de Türk ordusuna destek olmak için cepheye koşmuştur. 120 yaşındayken silah kuşanıp cepheye giden Nene Hatun, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin sembol isimlerinden biri haline gelmiştir.
- Halide Edip Adıvar: Millî Mücadele’nin önde gelen isimlerinden olan Halide Edip Adıvar, hem cephede hem de cephe gerisinde önemli görevler üstlenmiştir. Cephede hemşire ve doktor olarak görev yapan Halide Edip Adıvar, cephe gerisinde ise halka moral vermek ve onları bilinçlendirmek için çalışmalar yapmıştır.
- Şerife Bacı: Millî Mücadele’nin önemli isimlerinden biri olan Şerife Bacı, cepheye silah ve cephane taşırken şehit düşmüştür. Şerife Bacı, fedakârlığı ve cesareti ile Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin unutulmaz kahramanlarından biri olmuştur.
Cephe Gerisinde Mücadele Eden Kadın Kahramanlar
- Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım: Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, Millî Mücadele Dönemi’nde Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine büyük destek sağlamıştır. Zübeyde Hanım, cepheye giden askerlere yemek hazırlamak, cephe gerisinde kalanlara yardım etmek ve halkı bilinçlendirmek gibi pek çok alanda önemli görevler üstlenmiştir.
- Fatma Seher Erden: Millî Mücadele’nin önemli isimlerinden biri olan Fatma Seher Erden, Sakarya Savaşı’nda gösterdiği kahramanlık ile tanınmaktadır. Fatma Seher Erden, eşinin şehit düşmesinin ardından cepheye katılmış ve bir topçunun şehit düşmesinin ardından topu tek başına ateşleyerek düşmana büyük kayıplar verdirmiştir.
- Halide Onbaşı: Millî Mücadele’nin önemli isimlerinden biri olan Halide Onbaşı, cephede hemşire olarak görev yapmıştır. Halide Onbaşı, cephede gösterdiği kahramanlık ile tanınmaktadır.
Millî Mücadele Dönemi’nin Kadın Kahramanları’nın Önemi
Millî Mücadele Dönemi’nin kadın kahramanları, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu kahraman kadınlar, fedakârlıkları ve cesaretleriyle Türk milletine örnek olmuş ve bağımsızlık mücadelesinin kazanılmasında önemli rol oynamışlardır.
2.Vatan neden kutsaldır? Açıklayınız.
Vatan, bir milletin yaşadığı, doğduğu, büyüdüğü, sevdiklerinin yaşadığı toprak parçasıdır. Vatan, bir milletin bağımsızlığının ve özgürlüğünün sembolüdür.
Vatan, bir milletin geçmişi, bugünü ve geleceğidir. Vatan, bir milletin kültürünün, geleneklerinin ve göreneklerinin yaşatılması için gerekli olan toprak parçasıdır.
Vatan, bir milletin canıdır. Vatansız bir millet, varlığını sürdüremez.
Bu nedenle, vatan kutsaldır. Vatanı savunmak, her Türk vatandaşının en kutsal görevidir.
Vatan kutsaldır çünkü:
- Vatan, bir milletin bağımsızlığının ve özgürlüğünün sembolüdür.
- Vatan, bir milletin geçmişi, bugünü ve geleceğidir.
- Vatan, bir milletin kültürünün, geleneklerinin ve göreneklerinin yaşatılması için gerekli olan toprak parçasıdır.
- Vatan, bir milletin canıdır.
Vatanımızı savunmak, her Türk vatandaşının en kutsal görevidir. Vatanı savunmak için her türlü fedakârlığı yapmak gerekir.
KASTAMONULU ŞERİFE BACI
(…)
1921 yılının Aralık ayıydı. Şerife Bacı kağnısıyla İnebolu’dan Kastamonu
Kışlası’na doğru yol alıyordu. Onun gibi birçok kadın kağnılarının yanında yürüyordu. Hava bazen tipiye dönüyor, bazen lapa lapa kar yağıyordu. Bazen de kuru bir soğuk, kağnıları çekmekte olan zayıf ineklerin, öküzlerin, atların ve kafilede yer alan kadınların nefeslerini kesiyordu.
Bu durumda yürümek çok zorlaşıyordu. Boğulacak gibi oluyorlardı.
Ama gayret ediyorlardı. Çünkü vatan zor durumdaydı. Askerlere cephane gerekliydi. Cephaneleri mutlaka Kastamonu Kışlası’na getirmeliydiler.
Bütün bunları düşününce gayrete geliyorlar, buz tutan yollarda kafileler hâlinde ilerlemeye çalışıyorlardı. Dağlık ve ormanlık yollardan geçerken kurtların seslerini duyuyor, kendilerine saldırmalarından korkuyorlardı.
Cephaneler, sabahın erken vakitlerinde kağnılara yükleniyordu. Kağnılar yüklerini alınca hiç beklemeden yola koyuluyorlardı.
Şerife Bacı, öküzlerinin önünde duruyor; onların yüzünü, sırtını sıvazlıyordu. Kaç gündür yeteri kadar beslenememişlerdi. Saman bulmak kolay değildi.
Şerife Bacı sırtına bağladığı bebeğinin ağlamasıyla telaşlandı. Hemen onu alıp kuytu bir köşede emzirdikten sonra sıkıca örttü. Onu tekrar arkasına bağlayıp öküzlerinin başına geçti. Bu arada cephane taşıyan askerlerden biri seslendi:
— Şerife Bacı, cephaneler tamamdır. Yola çıkabilirsin!
— Tamam yiğidim! Kendim için bir şey istemiyorum ama şu öküzlerime bir avuç saman verebilir misin?
— Hiç saman yok. Ama yine de bir bakayım.
Asker uzaklaştı. Şerife Bacı üzgün ve çaresiz gözlerle öküzlerine baktı. Yanına gelen asker ona iki avuç saman verdi. Şunu söylemeyi de unutmadı.
— Fazla oyalanmadan yola çık. Hava sertleşiyor.
— Haklısın. Haydi bakalım, kalın sağlıcakla.
Öküzlerin yularlarını topladı. Kızına ninni söyleyerek öküzlerin önüne düşüp yola koyuldu.
Şerife Bacı, bazen öküzleriyle konuşuyor bazen de sırtındaki bebeğine ninni söylüyordu. Hava gittikçe sertleşiyordu. Çok geçmeden de tipi başladı.
Arabanın tekerlekleri bazen çamura ve kara saplanıyordu. Zaten güçsüz kuvvetsiz kalan öküzler bunun üzerine hemen duruyorlardı.
Şerife Bacı bu sefer öküzlerin yularlarını çekiyor, arabanın arkasına geçip arabayı itmeye çalışıyordu.
Saatlerce süren uğraştan sonra arabayı saplandığı çamurdan kurtarıyordu. Fakat bu, ona çok zaman kaybettiriyordu.
Akşam karanlığı çökmek üzereyken tipi yavaş yavaş dinmeye başladı. Fakat havanın ısısı iyice azaldı. Ayakları sızlıyordu. “Donuyor muyum ne?” diye düşündü. “Burada donarsam kurtlara yem olurum. Allah korusun! Yavrum ne olur? Mermiler, toplar tüfekler ne olur? Ne pahasına olursa olsun gayret etmeliyim. Hiç olmazsa şafak sökene dek yürümeliyim. Kızım ne hâlde acaba?”
Şerife Bacı cephane sandıklarının arasına yatırdığı kızını kucağına aldı. Soğuk yanaklarına sıcacık bir öpücük kondurduktan sonra kızını cephane sandıklarının, top mermilerinin arasına yatırdı tekrar.
Tipi durmuş ve hava açmıştı. Ortalık iyice aydınlanmıştı. Çok uzaktaki Kastamonu Kışlası’nın bacalarından tüten duman görülebiliyordu.
Şerife Bacı dumanı görünce gülümsedi.
— Geliyoruz! İyice yaklaştık, dedi.
Biraz dinlendi. Ne zamandan beri üzerinde hissettiği uyuşukluk, bütün bedenine yayılmıştı.
“Yorganı örtünsem belki ısınırım.” diye düşündü. Ama cephaneler ne olacaktı? Cephaneler soğuktan bozulursa, ne olacaktı? Bu zorlu yolculuğu boşuna yapmış olacaktı. Vazgeçti. “Hayır!” dedi içinden. “O yorganı örtünmeyeceğim. O yorgan, askerlerimizin dört gözle beklediği mermilerin silahların üzerinde duracak. Bebeğimin üzerinde duracak. Böylece kurtuluş ümidimiz içimizde canlanacak.
Varsın bedenim donsun.”
Kağnısına tutundu. Son bir gayretle cephanelerin üzerindeki yorganı düzeltti. Elinde sopası öylece kalakaldı. Şerife Bacı soğuğun getirdiği uykuya yenik düşmüştü. Şerife Bacı son kez nefes alırken birkaç kar tanesi yüzüne düştü.
Kastamonu Kışlası’ndaki nöbetçinin gözü bir türlü ilerlemeyen kağnıdaydı. Oysaki geceleyin bütün kağnılar kışlaya ulaşmıştı. Gözlerini ayırmadan kağnıyı gözetliyordu. Sonra hızla içeriye koştu.
— Rıfat Çavuş’um!
— Bir şey mi oldu?
— Çavuşum, şurada, tepeye yakın yerde bir kağnı saatlerden beri duruyor. Gidip bakılsa iyi olur.
— Öyle mi? Sen bana Cemil Çavuş’u çağır.
Cemil Çavuş ile Rıfat Çavuş kışladan çıkarak kağnıya doğru koşmaya başladılar. Arabaya yaklaştıkça bir kadının yüklerin üzerine dayanmış öylece ayakta durduğunu gördüler.
— Ne oldu bacım, dedi Rıfat Çavuş.
— Ses gelmedi. Bu kez Cemil Çavuş seslendi.
— Bacım bir şey mi oldu?
Yine ses yoktu. Şerife Bacı’nın kirpikleri kaşları buz tutmuş, kaskatı kesilen çarıkları yere yapışmıştı.
— Donmuş ama belki kurtarabiliriz.
— Çok geç çavuşum. Nabzı atmıyor baksana.
— Haydi, onu arabaya yatıralım da kışlaya çekelim kağnıyı. Şerife Bacı’yı boylu boyunca yatırdılar.
Öküzlere “Gah!” dediler. Ama öküzler kıpırdamıyordu.
— Çavuşum, bunlar da donmuş.
— Ne yapacağız?
— Her zaman ne yapıyorsak onu yapacağız.
— Öküzlerin yerine biz boyunduruğu boynumuza geçirip kışlaya gideceğiz.
Kağnıyı ağır ağır çekmeye başladılar. Kışla’ya girecekleri sırada bir bebek ağlamasıyla irkildiler.
— Bir bebek sesi?
— Yorganın altından geliyor.
— Durma, yürü! Kışla’da bakarız. Yavrucak da anası gibi donmasın.
(…)
— Bacım, keşke şu yorganı cephanelere değil de kendine örtseydin ya, dedi Rıfat Çavuş gözlerinden yaşlar dökülürken.
— O kendisine yakışanı yapmış arkadaş. Cephaneler bozulmasın diye yorganı onların üstüne örtmüş. İşte Türk kadınının fedakârlığı… Araba kışladan içeri girince yorganın altındaki bebek hemen içeriye alındı. Kendisine süt verildi.
Kışla Komutanı Miralay Osman Bey, Şerife Bacı’nın yanına geldi. Hemen saygı duruşunda bulundu.
Askerlerin omuzlarında taşınan Şerife Bacı son yolculuğuna çıkıyordu. Hava soğuktu. Şerife Bacı’nın
yüzündeki tebessüm ise sıcacıktı.
İsmail BİLGİN
(Kısaltılmıştır.)
İSMAİL BİLGİN HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ
Gelibolu’nun Evreşe bucağında dünyaya geldi. İlk ve ortaokul eğitimini Evreşe’de, liseyi Gelibolu’da bitirdi. Ailesinin çiftçilikle geçinmesi dolayısıyla toprağı, bağı ve bahçeyi çok seven yazar, mesleğini de özellikle toprakla ilgili seçti. İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümünden 1988’de mezun oldu. İki senelik özel sektör tecrübesinden sonra 1991’de İstanbul Üniversitesinde araştırma görevlisi oldu. Aynı üniversitenin Fen Bilimleri Enstitüsünde 1995’te yüksek lisans, 1999’da ise doktora eğitimlerini tamamladı. 2000 yılında üniversiteden ayrılan Bilgin, hâlen bir kamu kurumunda jeoloji mühendisi olarak çalışmaktadır.
Ortaokuldaki öğretmenlerinin teşvikleriyle edebiyata ilgisi artan yazarın ilk yazıları, okul gazetesinde ve değişik yerel dergilerde yayımlanır. Yurt çapında yayımlanan ilk çalışması ise Türkiye Çocuk dergisinde çıkan “Beyaz Güvercin” adlı hikâye olur. 2000 yılında Türk Edebiyatı dergisinin açtığı Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda, 1999 depremini anlattığı “Ne Oluyor Dendiği Zaman” adlı hikâye ile birincilik ödülünü kazanır. Ayrıca farklı yıllarda, Ömer Seyfettin hikâye yarışmalarında üçüncülük ve mansiyon ödülleri de alan yazar, Kut’ül Amâre romanı ile 2014’te ESKADER tarafından tarih ödülüne, Çanakkale hakkındaki roman ve çalışmalarıyla da 2015’te Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ilk defa verilen “Büyük Ödül”e layık görülür.
1.ETKİNLİK
2.ETKİNLİK
Aşağıdaki soruları metinden hareketle yanıtlayınız.
1.Metindeki olaylar ne zaman ve nerede geçmektedir?
Metindeki olaylar 1921 yılının Aralık ayında, Kastamonu ve İnebolu illerinde geçmektedir.
2.Şerife Bacı’nın kışın dondurucu soğuğunda bebeği ile beraber yolculuk yapmasının sebebi nedir? Açıklayınız.
Şerife Bacı, İnebolu’dan Kastamonu Kışlası’na cephane taşımak için yolculuk yapmaktadır. Bu yolculuğun sebebi, Millî Mücadele’nin devam etmesi ve askerlerin cephaneye ihtiyaç duymasıdır. Şerife Bacı, bu yolculuğa bebeğiyle beraber katılmaktadır.
3.Şerife Bacı’nın kişilik özelliklerini belirtiniz.
Şerife Bacı, fedakâr, cesur ve vatansever bir kadındır. Vatanı için canını vermeye hazırdır. Ayrıca, bebeğine karşı sevgi dolu ve şefkatlidir.
4.Millî Mücadele Dönemi’nde Anadolu insanı sadece düşmanla değil fakirlikle de mücadele etmiştir. Metinde bu durumu destekleyen ifadeleri belirtiniz.
Millî Mücadele Dönemi’nde Anadolu insanı, düşmanla mücadele ederken aynı zamanda fakirlikle de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Metinde bu durumu destekleyen ifadeler şunlardır:
- Şerife Bacı’nın öküzlerinin samansız olması
- Şerife Bacı’nın bebeğine süt bulmakta zorlanması
5. Siz o dönemde yaşasaydınız vatanın kurtuluşu için ne yapardınız?
Ben o dönemde yaşasaydım, vatanın kurtuluşu için elimden gelen her şeyi yapardım. Askerlerimize cephane taşımak, onlara yemek yapmak, cephede savaşmak gibi birçok görevde yer alabilirdim.
6.Şerife Bacı’nın yaptığı fedakârlık sizi nasıl etkiledi? Duygularınızı arkadaşlarınızla paylaşınız.
Şerife Bacı’nın yaptığı fedakârlık beni çok etkiledi. Vatanı için canını veren bu kadın, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde önemli bir rol oynamıştır. Şerife Bacı’nın fedakârlığı, bana vatan sevgisinin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmıştır.
3.ETKİNLİK
a) Millî Mücadele Dönemi’nde halka moral vermek amacıyla Kastamonulu Zekiye Hanım’ın yaptığı konuşmanın bir bölümü verilmiştir. İnceleyiniz.
Kardeşler, hemşireler!
Daha bir sene evvel kırmızı rengi ile başımızda dalgalanan ulu sancağımız, görüyorsunuz ki siyahlara, matemlere büründü. (…) Vatan ve din uğrunda binlerce evladımızı gömdükten sonra; haktan, adaletten bahseden Avrupalıların, bir seneden beri, yenildik diye başımıza açmadıkları felaket kalmadı.
Hanımlar!
Büyük felaketlerimize, evlatlarımızın, kardeşlerimizin kanıyla suladığımız yurtlarımızın işgaline, kardeşlerimizin felaketine susacak mıyız? Hayır hanımefendiler! Mağlubuz, silahımız yok ancak göğsümüzde imanımız, bütün dünyayı halk eden Allah’ımız var.
Hanımlar!
Bizim gibi şefkatle, merhametle düşündüklerine şüphe etmediğimiz İtilaf (Anlaşma) devletlerinin büyük kadınlarına müracaat ve birer telgrafla, bize yapılan haksızlıkları yazacak ve anlatacağız. Eğer onlar da hakkımızı teslim etmezlerse evlatlarımızın kanlarına kendi kanımızı karıştırarak erkeklerimizle bir safta, dinimiz ve istiklalimiz için ölecek; haksızlara, zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehametle (cesaretle) öleceğiz.
(Zekiye Hanım, 10 Aralık 1919 Kastamonu)
b) Konuşma metnindeki duygu belirten ifadeleri aşağıdaki boşluğa yazınız.
Zekiye Hanım’ın konuşmasında aşağıdaki duyguları ifade eden ifadeler bulunmaktadır:
- Üzüntü: “Daha bir sene evvel kırmızı rengi ile başımızda dalgalanan ulu sancağımız, görüyorsunuz ki siyahlara, matemlere büründü.”
- Öfke: “Vatan ve din uğrunda binlerce evladımızı gömdükten sonra; haktan, adaletten bahseden Avrupalıların, bir seneden beri, yenildik diye başımıza açmadıkları felaket kalmadı.”
- Çaresizlik: “Mağlubuz, silahımız yok ancak göğsümüzde imanımız, bütün dünyayı halk eden Allah’ımız var.”
- Özgürlük ve bağımsızlık duygusu: “Eğer onlar da hakkımızı teslim etmezlerse evlatlarımızın kanlarına kendi kanımızı karıştırarak erkeklerimizle bir safta, dinimiz ve istiklalimiz için ölecek; haksızlara, zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehametle (cesaretle) öleceğiz.”
Bu ifadeler, Zekiye Hanım’ın ülkesinin işgalinden duyduğu üzüntü ve öfkeyi, ancak yine de özgürlük ve bağımsızlık için mücadele etme kararlılığını göstermektedir.
Özellikle konuşmanın son bölümündeki ifadeler, Zekiye Hanım’ın cesaretini ve kararlılığını göstermesi açısından önemlidir. Zekiye Hanım, ülkesinin işgal edilmesine karşı erkeklerle birlikte mücadele etme kararını açıkça ifade etmektedir. Bu durum, o dönemde kadınların toplumdaki konumu ve rolleri açısından da önemli bir gelişmedir.
Zekiye Hanım’ın konuşması, Kurtuluş Savaşı’nın önemli bir dönüm noktasıdır. Bu konuşma, kadınların da bağımsızlık mücadelesine aktif bir şekilde katıldığını göstermesi açısından önemlidir.
c) Sınıfta sunmak üzere “vatanını seven bir öğrencinin sorumlulukları” konulu bir konuşma metni yazınız.
Sevgili arkadaşlar,
Bugün sizlerle “vatanını seven bir öğrencinin sorumlulukları” konulu bir konuşma yapacağım.
Vatan, bir milletin üzerinde yaşadığı, bağımsızlığını ve egemenliğini temsil eden toprak parçasıdır. Vatan sevgisi, bir milletin sahip olduğu en önemli değerlerden biridir. Vatanını seven bir birey, ülkesini her koşulda savunur ve kalkınması için çalışır.
Vatanını seven bir öğrencinin sorumlulukları şunlardır:
- Vatanını tanıması ve sevmesi: Bir öğrenci, öncelikle vatanını tanımalıdır. Ülkesinin tarihi, kültürü, coğrafyası ve değerleri hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Vatanını sevmek, onu tanımakla başlar.
- Vatandaşlık bilinci geliştirmesi: Bir öğrenci, öncelikle bir vatandaş olduğunu bilmelidir. Vatandaşlık, bir ülkenin temelini oluşturan ve bireylerin sahip olduğu hak ve sorumlulukları kapsayan bir kavramdır. Vatandaşlık bilincine sahip bir öğrenci, ülkesinin yasalarına ve kurumlarına saygı duyar.
- Milli değerlerine sahip çıkması: Bir öğrenci, milli değerlerine sahip çıkmalıdır. Milli değerler, bir milletin kimliğini ve varlığını oluşturan unsurlardır. Milli değerlerine sahip çıkan bir öğrenci, ülkesinin kültürünü ve geleneklerini yaşatır.
- Vatanı için çalışmak ve üretmek: Bir öğrenci, vatanı için çalışmak ve üretmek için çabalamalıdır. Vatanın gelişmesi ve kalkınması için her bireyin katkısı önemlidir. Vatanını seven bir öğrenci, ülkesinin geleceğine yatırım yapar.
Sevgili arkadaşlar,
Vatanımız, bizlere atalarımızdan miras kalan kutsal bir değerdir. Onu korumak ve kalkındırmak, hepimizin görevidir. Bizler, vatanını seven öğrenciler olarak bu sorumluluğun bilincinde olmalıyız.
Vatanımızı daha iyi tanımak, vatandaşlık bilincimizi geliştirmek, milli değerlerimize sahip çıkmak ve vatanı için çalışmak ve üretmek için elimizden geleni yapmalıyız.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmamı sonlandırıyorum.
Teşekkür ederim.
4.ETKİNLİK
a) Aşağıda Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” adlı şiirinden alınmış iki dörtlük bulunmaktadır. Şiiri okuyunuz.
Bayrak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
(…)
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
Arif Nihat ASYA
Arif Nihat ASYA HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ
7 Şubat 1904’te İstanbul Çatalca’da doğan sanatçı İstanbul Üniversitesi Yüksek öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitirmiş ve Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs’taki liselerde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Adana milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de bulunan sanatçı, milletvekilliğinden sonra tekrar öğretmenliğe dönmüş ve Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmeni iken 1962’de emekliye ayrılmıştır. 5 Ocak 1975’te Ankara’da yaşamını yitirmiştir.
- Adana’nın kurtuluş günü nedeniyle kaleme aldığı ünlü “Bayrak” şiirinden dolayı “Bayrak Şairi” olarak anılmıştır.
- Aruzla başladığı şiir hayatına hece ile devam etmiş ve hece ölçüsünde büyük başarı kaydetmiştir. Aruzla yazdığı şiirleri arasında en çok rubaileri ile beğeni toplamıştır. Hece ve aruzla yazdıkları dışında serbest şiir alanında da güzel örnekleri vardır.
- Yaşadığı topraklan “vatan” olarak düşünmesi ulusalcı düşüncelerle yüklü şiirler yazmasını sağlamış, “toplum için sanat” anlayışıyla kaleme aldığı şiirlerinde konuda olduğu kadar “sanat” endişesiyle biçime de önem vermiştir.
- Şiirlerinin dili halk değişlerinden de yararlandığı, herkese hitap eden, son derece canlı bir dildir.
- Lirik, epik ve didaktik tarzda yazdığı şiirleri “destanî şiirler, mistik şiirler ve yurt güzellemeleri” olarak üç bölümde incelenmektedir. Din konularında yazdığı şiirler yanında nükteye ve yergiye önem verdiği şiirler de kaleme almıştır.
- Nesir türünde de eserler vermesine rağmen asıl şöhretini yazdığı şiirlere borçludur.
Eserleri:
- Şiir: Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Dualar ve Âminler, Kökler ve Dallar, Kundaklar, Takvimler, Emzikler, Basamaklar, Köprüler, Yürek, Heykeltraş, Aynalarda Kalan Kubbe-i Hadra, Fatihler Ölmez, Takvimler, Rubaiyyat-ı Arif I, Rubaiyyat’-ı Arif II (Kıbrıs Rubaileri), Rubaiyyat-ı Arif III(Nisan), Rubaiyyat-ı Arif IV(Kova Burcu), Rubaiyyat-ı Arif V (Avrupa’dan Rubailer)
- Mensur Şiir: Ayetler, Yastığımın Rüyası
- Özdeyişler: Kanatlar ve Gagalar
- Düzyazı: Enikli Kapı, Terazi Kendini Tartmaz, Aramak ve Söylememek, Kanatlarını Arayanlar, Sevgi Mektupları
5.ETKİNLİK
a) Aşağıda “Mehmetçik” ile ilgili iki metin verilmiştir. Metinleri okuyunuz.
(…)
Bu milleti temsil eden müşterek, gerçekten millî bir sembol varsa o, Mehmetçiktir.
Marşlar onun için söylenmeli, şiirler onun için yazılmalı, merasimler onun şehit kardeşleri için olmalıdır. Bir heykeltıraş olsaydım Mehmetçik, şöyle kuvvetli, usta bir heykeltıraş, şehirlerin büyük meydanlarına, dağlardan, senin hür dolaştığın dağlardan kayalar getirir; onlardan senin, yavuklunun, annenin, babanın çocuğunun heykellerini yapar; öyle sarmaş dolaş yan yana koyardım. Bir kardeşin uzakta şehit düşerken sen beride, diri, dimdik durur, etrafa sakin ve gösterişsiz bakardın. Kayalar ortasında terk edilmiş Mehmetçik, kaya gibi sağlam vücutlu, sağlam ruhlu insan, seni ancak kayaların dili ile anlatmak mümkün.
Para için değil, şan için değil, ruhumun asil şarkısını söylemek için, seni söylemek için,
Türkiye’nin bütün büyük şehirlerinin meydanlarına senin heykellerini yapardım.
(…)
Mehmet KAPLAN
(Kısaltılmıştır.)
Mehmetçiğe saygı! Biz Çanakkale Yarımadası’ndan Türklerle savaşarak ve binlerce insanımızı kaybederek kahraman Türk milletine ve onun eşsiz vatan sevgisine duyduğumuz büyük takdir ve hayranlıkla ayrıldık.
Bütün Avustralyalılar Mehmetçiği kendi evlatları gibi sever. Onun mertliği, vatan ve insan sevgisi, siperlerdeki dayanılmaz heybet ve cesareti, bütün Anzakları hayran bırakan yurt sevgisi bütün insanlığın örnek alacağı büyük hasletlerdir.
Mehmetçiğe minnet ve saygılarımla…
Sonuç olarak belirtmek isterim ki, sizler kahraman olduğu kadar insan ve medeni bir milletin evlatlarısınız.
Lord CASEY (Lord Keysi)
b) Aşağıdaki sosyal medya mesajını inceleyiniz. Mesajda bazı kelimelerin neden farklı renkte yazıldığını açıklayınız.
Zeynep Öztürk
Gök mavi, başak sarışın…
Tadı ne güzel barışın!
Fakat senin on savaşa
Değer, ey yurt, bir karışın!
Ne güzel söylemiş Arif Nihat Asya. Barış içinde yaşamaktan daha güzel ne olabilir? Ama ne yazık ki bazen vatan için barışı sağlamak için savaşmak gerekir. Vatan toprağının her karışının teminatı olan Mehmetçiğimizin geçmişte olduğu gibi bugün de yarın da milletçe arkasındayız.
ŞİİR VE DÜZ YAZININ BİRBİRİNDEN AYIRT EDİLMESİ İÇİN FARKLI RENKLER KULLANILMIŞTIR.
c) Yukarıdaki sosyal medya paylaşımından ve 5. etkinlikteki metinlerden hareketle “Mehmetçik” konulu yazınızı sosyal medyada paylaşınız.
Mehmetçik, Türk milletinin en değerli varlığıdır. Vatanı için canını feda etmeye hazır, cesur ve kahraman bir askerdir. Kurtuluş Savaşı’nda göstermiş olduğu fedakarlıkla, Türk milletinin bağımsızlığına ve egemenliğine önemli katkılarda bulunmuştur.
Mehmetçik, zorlu koşullarda, sınırlı imkanlarla savaşmış ve zafer kazanmıştır. Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da ve Kurtuluş Savaşı’nın tüm cephelerinde, Mehmetçik’in kahramanlıkları tarihe altın harflerle yazılmıştır.
Mehmetçik, sadece savaş meydanlarında değil, barış zamanında da ülkesinin güvenliğini ve huzurunu korumaya devam etmektedir. Mehmetçik, her zaman milletinin yanında olmuş, ona hizmet etmiştir.
Mehmetçik, Türk milletinin gururudur. Onun kahramanlıkları, her zaman hatırlanmaya ve yaşatılmaya değerdir.
GELECEK DERSE HAZIRLIK
- Sarıkamış Harekâtı hakkında araştırma yaparak bilgi edininiz.
Sarıkamış Harekâtı, I. Dünya Savaşı sırasında, 22 Aralık 1914 ve 6 Ocak 1915 arasında Osmanlı İmparatorluğu ile Rus İmparatorluğu arasında Sarıkamış ve çevresinde gerçekleşen muharebeler olup Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri taktik hatalarıyla başarısızlıkla sonuçlanan bir askeri girişimdir.
Harekâtın amacı, Kafkasya Cephesi’nde Rus kuvvetlerini yenilgiye uğratarak Kars, Ardahan ve Batum’u geri almak ve Doğu Anadolu’da Ermeni çetelerine karşı taarruz başlatmaktı. Harekâtın komutanı, Osmanlı ordusunun Başkomutan Vekili Enver Paşa’ydı.
Harekât, Osmanlı ordusunun Allahuekber Dağları’nı geçmesi ve Sarıkamış’ı kuşatmasıyla başladı. Ancak, dağları geçmek çok zordu ve Osmanlı askerleri aşırı soğuk ve açlık yüzünden büyük kayıplar verdi. Sarıkamış’ı kuşatmayı başaran Osmanlı ordusu, Rus ordusunun karşı taarruzu karşısında geri çekilmek zorunda kaldı.
Sarıkamış Harekâtı, Osmanlı ordusu için büyük bir yenilgiydi. Harekâtta 60 bini donarak olmak üzere 78 bin Osmanlı askeri şehit oldu. Rus ordusu da 32 bin askerini kaybetti.
- Kars, Erzurum ve Van illerinin yerini Türkiye haritasında bularak inceleyiniz.
Kars, Erzurum ve Van illeri, Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer almaktadır. Kars, ülkenin kuzeydoğusunda, Erzurum ise kuzeyinde, Van ise güneydoğusunda yer almaktadır.