Kızgın Bir Lira Metni Cevapları Sayfa 118-119-120-121-122-123-124-125

Kızgın Bir Lira Metni Cevapları Sayfa 118-119-120-121-122-123-124-125

HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

  • İyi bir insanın özellikleri neler olabilir? Anlatınız.

İyi bir insan olmak, yüce bir hedeftir ve birçok farklı özelliği kapsar. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Dürüstlük: Dürüstlük, her zaman gerçeği söylemek ve doğru olanı yapmak anlamına gelir. Dürüst insanlar, sözlerine ve eylemlerine sadıktırlar ve başkalarının güvenini kazanırlar.
  • Adalet duygusu: Adil insanlar, hakkaniyetli ve tarafsız davranırlar. Herkese eşit davranmaya ve kimsenin hakkını yemeye özen gösterirler.
  • Merhamet: Merhametli insanlar, başkalarının acılarını ve sıkıntılarını anlayabilir ve onlara yardım etmeye çalışırlar. Yardımsever ve şefkatli bir tutum sergilerler.
  • Saygı: Saygılı insanlar, kendilerinden farklı olanlara da değer verirler. Herkese karşı nazik ve kibar davranırlar.
  • Sorumluluk duygusu: Sorumluluk sahibi insanlar, yaptıkları işlerin sonuçlarının farkındadırlar. Sözlerini tutarlar ve verdikleri görevleri yerine getirirler.
  • Cömertlik: Cömert insanlar, maddi ve manevi varlıklarını başkalarıyla paylaşmaktan çekinmezler. Yardımsever ve eli açık davranırlar.
  • Alçakgönüllülük: Alçakgönüllü insanlar, kibirli ve kendini beğenmiş davranmazlar. Kendi kusurlarını bilirler ve başkalarından daha üstün olmadıklarını kabul ederler.
  • Sabır: Sabırlı insanlar, zorluklar karşısında metanetli davranırlar. Hatalara karşı hoşgörülü davranırlar ve öfkelenmezler.
  • Anlayış: Anlayışlı insanlar, başkalarının bakış açılarını ve duygularını anlayabilirler. Empati kurma yeteneğine sahiptirler.
  • Pozitif tutum: Pozitif insanlar, hayata iyimserlikle bakarlar. Zorluklar karşısında pes etmezler ve çözüm odaklı düşünürler.
  • Bağışlayıcılık: Bağışlayıcı insanlar, başkalarının hatalarını affedebilirler. Kin ve nefret duygularına yer vermezler.
  • Doğaya saygı: Doğaya saygılı insanlar, çevreyi korumaya özen gösterirler. Doğal kaynakların kıymetini bilirler ve kirliliğe karşı mücadele ederler.
  • Bu saydıklarımın dışında, iyi bir insan olmak için daha birçok özellik sayılabilir. Önemli olan, bu özelliklerin farkında olmak ve onları geliştirmeye çabalamaktır.

 

  • Dürüstlük sizin için ne anlama geliyor? Anlatınız.

Dürüstlük, her zaman gerçeği söylemek ve doğru olanı yapmak anlamına gelir. Dürüst insanlar, sözlerine ve eylemlerine sadıktırlar ve başkalarının güvenini kazanırlar. Dürüstlük, her alanda önemli bir erdemdir ve birçok faydası vardır.

KIZGIN BİR LİRA

İzmir’in Buca’sında, ortaokulda parasız yatılı okuyorum. Yaşım on üç. Adım Hasan Güleryüz.

Buca’da hava daha serin, daha tatlı, daha yumuşaktır. Şubatta her yere bahar gelmiş gibi olur.

Çimenler yeşerir, menekşeler açar. Hele yağmur yağdıktan sonra ortalık öyle değişir ki…

Cumartesi pazar günleri, İzmir’de hiç tanıdığım olmadığı için okulda kalırım. Derslerimi hazırlar, ödevlerimi yaparım. Arkadaşlarla okulun bahçesinde top oynarız. Sonra okuldan çıkar, Buca’da gezeriz.

Buca’yı İzmir’e bağlayan demiryolunun çevresi çok güzeldir. Burası apayrı bir bahçe gibidir.

Çam ağaçlarının ördüğü korular, üzüm bağları ve sebze bahçeleri İzmir’e doğru uzanır.

(…)

Sanıyorum bir mart günüydü. Hava o denli sıcaktı ki… Sanki yaz günü gibiydi. İnce pardösümü almamıştım. Terlemiyordum. Sosyal Sigortalar Hastanesini geçtim, aşağıya doğru yöneldim. İşte bu sırada gözüme bir parlaklık çarptı. Demiryolunun sağ rayında, güneşin ışıklarıyla parlayan bir liralık vardı. Vagon tekerleklerinin geçe geçe parlattığı rayın üstünde öylece duruyordu. Bir kez daha baktım liraya, sonra çevremi gözden geçirdim. Çevrede hiç kimse yoktu. Tam karşısında durdum bir liranın. Bu anda, içimde korkuyla karışık bir üzünç beliriverdi. Eğildim, lirayı aldım. Öyle sıcaktı ki… Güneş, parayı kaynatmıştı sanki. Bu sıcaklık, parmaklarımdan her yerime yayıldı. Gülümser gibi oldum. Çocuklar koymuş olacaklardı bu parayı. Biz de yapardık böyle, trenin tekerlekleri büyütürdü parayı çünkü.

Yürüdüm. Adımlarımı atıyordum ama içim değişmişti. Çevremdeki çiçekleri, yeşilliği görmüyordum artık. Hem yürüyor hem de küçük kentimde yaşıyordum. Bir gün, böyle kızgın bir liranın coşkusunu yaşamıştım.

Altı yaşımdaydım. İlkokula başlamamıştım daha. Evimiz iki katlıydı. Annemlerin yatak odası, ikinci katın birinci odasıydı. Ben, aşağıdaki küçük odada yatardım.

Sanıyorum güz mevsimiydi. Hava bulutluydu. Bir akşamüstü evde yalnızdım. Annemle babam bir yere gitmişlerdi. Canım sıkılmıştı. Sokağa çıkmış, oyun oynamış, arkadaşlarım evlerine gidince ben de eve dönmüştüm. Nereden geldiyse aklıma ikinci kata çıktım. Annemin yatak odasının kapısı açıktı.

İçeriye girdim. Gözüm, babamın pencerenin yanında asılı yeleğine takıldı. Babam, giysisini değiştirmiş, bu eski yeleği oraya asmıştı. Yeleğin bir yanı aşağıya sarkıktı. Babam, bozuk paralarını yeleğinin sağ alt cebine koyardı. Kabarık cep, gözlerimi ve elimi çekti. Pencereye yaklaştım. Elimi uzattım. İki parmağımın ucunda bir lira vardı. Sevinmekle üzünç arasında şöyle bir durakladım. İçimden bir yıldırım geçmiş gibi oldu. Ama lirayı avucumun içine sıkı sıkı yerleştirmiştim. Dışarıya çıktım, aşağıya indim.

Ayaklarım yürüyordu ama ben nereye gittiğimi bilmiyordum. Sokak kapımızı kilitleyip anahtarı yerine koyduğumu anımsıyordum.

Çarşımız, bir tepe üstündeydi. Çarşıya çıkan yollar hep yokuştu. Yokuşu çıktım. Her zaman şeker aldığım büyük mağazaya yaklaştım. Bir lira avucumun içindeydi. Şekercinin camlarındaki kavanozlarda bulunan renk renk şekerleri gözden geçirdim. Lokum mu alsaydım, yoksa şeker mi? Şekerin nanelisi mi olsaydı, ağdalısı mı? Mağazanın açık kapısından girdim. Hiç kimse yoktu. Şekerci amca elinde bir makas, şeker kesiyordu. Şeker ağdalarını tezgâhının üstünde uzatıyor, sonra makasla kesiyordu.

Renk renk şekerler, tık tık düşüyordu masaya. Dükkânın içi şeker kokuyordu mis gibi.

— Az bekle küçük, bak işim var, dedi.

Adamın arkasında bir ocak, üstünde büyük bir tencere kaynıyordu.

Benim dikildiğim yerde de büyük bir gaz ocağı yanıyordu harıl harıl.

Gaz ocağının üstünde de büyük bir tencere vardı. Adam, durmadan kesiyordu şekerleri. Ağdalar sarılı, kırmızılı, yeşilli birikiyordu, harman gibi masanın üstünde. Ne kadar çok şeker vardı!

Ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum, avucumdaki bir lira kaydı, gaz ocağının üstünde kaynayan tencerenin içine düşüverdi.

— Param, dedim.

Adam bağırdı:

— Ne oldu?

— Param, tencerenin içine düştü.

Şekerci geldi, elini uzattı, lirayı aldı ve bana verdi.

— Dalma, iyi tut paranı, dedi.

Bir lira öyle ısınmıştı ki… Elim yanar gibi olmuş, lirayı bir elimden öteki elime aktarmıştım. Şekerci işine dalmıştı. Birdenbire geriye döndüm. Hızla mağazadan çıktım, yokuş aşağıya koşmaya başladım.

İçimdeki ağırlık kalkmış, sevinir gibi olmuştum. Avucumdaki para elimi yakmıyordu. Evin yolunu yarılamıştım.

Bir yağmur başladı, ama ne yağmur! Hızlı, gür, sık… Evlerin saçaklarının altına gizlendim.

Biraz, caminin önünde bekledim. Bir türlü dinmiyordu yağmur. Bir yandan da ıslanmıştım.

Kendimi evimizin kapısından zor attım içeriye. Annemler dönmüş, babam yukarıya çıkmıştı, oradan sesi geliyordu. Annem, üstüme atıldı:

— Ne oldun sen Hasan, diye sordu.

— Islandım anneciğim.

— Nerelere gittin?

— Sokaktaydım.

— Ben sana dışarıya çıkma demedim mi?

Annem bir yandan da ceketimi, pantolonumu çıkarıyordu.

Annem durmadan söyleniyor, ben ona hiçbir yanıt veremiyordum.

Para avucumun içindeydi, onu göstermiyordum. Bu sırada babam gülerek yukarıdan indi.

— Bak, ben oğluma neler aldım! Hasan al bakalım bunları, dedi.

Babamın elinde iki küçük kese kâğıdı vardı. Aldım onları. Sevinemiyordum.

Suçun altında ezilmiştim. Zorla gülümsüyordum. Ama sağ avucum açılmıyordu. Şekercinin ağda bulaşığı, liramı da ağdalaştırdığı için elime yapışmıştı iyice. Babam, sedire atarken kendini:

— Hasan, ne var avucunda, diye bağırdı.

İki küçük kese kâğıdını bir elimde tutuyor, babama bakıyor, bir şey söyleyemiyordum.

Annem geldi, avucumu açtı:

— Harcamadın mı oğlum paranı?

Başımı kaldırdım hayır anlamında.

Annem, bana para verdiğini mi sanıyordu yoksa beni zor durumdan mı kurtarmak istemişti?

Kurtulmuştum. Elimin ağdasını yıkadım. Babamın verdiği kese kâğıtlarını açtım. Birinde akide şekeri, ötekinde de benim sevdiğim lokumlardan vardı.

Bu olaydan sonra anneme, babama haber vermeden hiçbir yerden para almadım.

Biraz daha yürümüştüm ki tümseğin ardından beş altı çocuk çıktı, bana parayı soruyorlardı.

— Siz mi koymuştunuz, dedim.

Sarı saçlı, iri gözlü bir yaramaz atıldı:

— Evet ağabey!

Lirayı verdim, Şirinyer’e doğru yürümeye başladım.

İbrahim Zeki BURDURLU

Anılardan Öyküler/

Kızgın Bir Lira

(Kısaltılmıştır.)

İBRAHİM ZEKİ BURDURLU HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ

1922 yılında Burdur’da dünyaya geldi. 27 Temmuz 1984 günü İzmir’de hayatını kaybetti. 1938’de İstanbul Erkek Öğretmen Okulunu bitirdi. Adana’nın Ceyhan ilçesinde bir yıl öğretmenlik yaptı. 1943 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 1943-1977 yılları arasında Sivas, Burdur ve Kıbrıs’ta bulunan bazı ortaokullar ile İzmir Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe ve edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. 1977’de kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

Öğrencilik yıllarında Ahmet Kutsi Tecer’in Ülkü dergisinde halk şiiri değerlendirme çalışmalarına katılan İbrahim Zeki Burdurlu’nun ilk şiiri 1937’de Servetifünun-Uyanış dergisinde yayımlandı. Daha sonra şiirleri Ülkü, Sanat ve Edebiyat, Millet, Fikirler, Şadırvan, İnsan ve Varlık dergilerinde yer buldu.

İbrahim Zeki Burdurlu’nun şiirleri mahalli renkler de taşıyan vatan sevgisi ve aşk üzerineydi. Burdurlu bu şiirlerinde halk şiiri tekniği ile “yeni şiir”i bağdaştırmaya çalıştı. Şairin şiir kitapları dışında masal, antoloji ve araştırma-inceleme türünde de eserleri bulunmaktadır.

Burdurlu, “Akdeniz’in İnsan Çiçekleri” adlı romanı ile 1976 yılında Peyami Safa Roman Yarışması İkincilik Ödülü’nün sahibi oldu. (Birincilik ödülü verilmedi)

“İbrahim Zeki Burdurlu, haykırmayı sevmez. Şiirde ritim ve melodinin, kelime gürültüsünden doğmayacağını biliyor. Biliyor ki ancak ‘tezatların yumuşak hislerle terennümü, hareketi meydana getirir ve bu hareket işte şiirin melodisini verir.’ Başka bir ifade ile, Burdurlu, insanı ‘uçan hisler’ ülkesinden ‘katı kirler’in diyarına götürmeyi tercih ediyor.” (Hikmet Dizdaroğlu)

ESERLERİ

ŞİİR: Toprak İnsanları (1945’te), Toprağın İçindeki Toprak (1946’da), Burdur’daki Mahallemiz (1947’de), Keloğlan (1949’da), Basık Tavan (1959’da), Bir Köyden Bir İnsan (1951’de), Lefkoşe (1953’te), Minnacık Ada (1954’te), Günaydın Yavru Kıbrıs (1959’da), Atatürk’üm (1959’da), Sev Beni (1966’da), Açmıyor mu Kıbrıs’ımın Gülleri (1968’de), İzmir’in Mor Atları (1976’da).

ANTOLOJİ: Şiirimizde Öğretmen (1965’te), Öğretmen Şairler Antolojisi (1966’da), Atatürk Şiirleri Antolojisi (1967’de).

DESTAN: Üç Destan (Köroğlu, Karacaoğlan, Oğuz Destanı, 1959’da).

ÇOCUK KİTABI: Nur Güzeli (1963’te), Dileği Gerçekleşmeyen Kız (1963’te), Güllü Padişah (1963’te), Mavi Pullu Balık (1964’te), Üç Yumak (1964’te), Ömürsün Nasreddin Hoca (1965’de), Pamuk Bacı (1965’te), Köroğlu Destanı (1965’te), Keloğlan Masalları (1966’da), Ülkemin Efsaneleri (1966’da), Günaydın Anneciğim (1968’de), Kendi Bir Karış Sakalı Üç Karış (197’de2).

İNCELEME: Romanlarıyla Reşat Nuri Güntekin İncelemesi (1971’de), Dilbilgisi Açısından Yapıtlarımız (1974’de).

ROMAN: Akdeniz’in İnsan Çiçekleri (1976’da), Memiş Can (1978’de).

ÖYKÜ: Anılardan Öyküler (1979’da).

 

1. ETKİNLİK 

Aşağıda, metinde geçen bazı cümleler verilmiştir. Bu cümlelerdeki renkli harflerle yazılmış kelimelerin anlamlarını tahmin ediniz. Tahminlerinizin doğruluğunu TDK Türkçe sözlükten kontrol ederek kelimeleri birer cümlede kullanınız.

Çam ağaçlarının ördüğü korular, üzüm bağları ve sebze bahçeleri İzmir’e doğru uzanır.

  • Sözlük Anlamı: Bakımlı küçük orman
  • Cümlem: Tepenin ardındaki koruda küçük bir kulübede yaşıyor.

İnce pardösümü almamıştım.

  • Sözlük Anlamı: Serin havalarda öbür giysilerin üzerine giyilen, paltodan ince üstlük
  • Cümlem: Hava nasıl olursa olsun kırmızı renkli pardösüsünü sırtından çıkarmaz.

Şeker ağdalarını tezgâhının üstünde uzatıyor, sonra makasla kesiyordu.

  • Sözlük Anlamı: Üzerinde genellikle el veya küçük makinelerle iş görülen yapım aracı
  • Cümlem: Gün boyu tezgahında küçük biblolar yapıp mağazalara satarak geçimini sağlıyor.

Bu anda, içimde korkuyla karışık bir üzünç beliriverdi.

  • Sözlük Anlamı: Üzüntü
  • Cümlem: Yüzündeki ifadeden ne kadar üzünç duyduğu belli oluyordu.

Babam, sedire atarken kendini. 

  • Sözlük Anlamı: Arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen, oturmaya veya yatmaya yarayan ev eşyası, divan
  • Cümlem: Misafirler, eski sedirin üzerinde rahat edemeyince yere oturdular.

Evlerin saçaklarının altına gizlendim.

  • Sözlük Anlamı: Bir yapının herhangi bir bölümünü güneş ve yağmurdan korumak için, o bölümden dışarı taşan ve altı boşta olarak yapılan bölüm
  • Cümlem: Belediye gelip saçaklardan sarkan buzları kırdı.

Biraz daha yürümüştüm ki tümseğin ardından beş altı çocuk çıktı.

  • Sözlük Anlamı: Küçük tepe, tüm
  • Cümlem: Geniş alanda saklanacak yer bulamayınca bir tümsek bulup arkasına saklanmayı denedi.

2. ETKİNLİK 

Aşağıdaki soruları okuduğunuz metinden hareketle cevaplayınız.

1. Hikâyenin kahramanı kimdir? Nasıl bir yerde yaşamaktadır?

Hikayenin kahramanı Hasan Güleryüz’dür. Serin, tatlı, yumuşak bir havası ve doğal güzellikleri olan bir yerde yaşamaktadır.

2. Hasan, hafta sonlarını nasıl değerlendiriyor? Anlatınız.

Derslerini hazırlayarak, ödevlerini yaparak, okul bahçesinde top oynayarak, Buca’da arkadaşlarıyla gezerek değerlendiriyor.

3. Hasan, hangi olayla geçmişini hatırlamıştır?

Tren rayında ısınmış parayı eline aldığında geçmişini hatırlamıştır.

4. Hasan’ın altı yaşındayken bir liraya ulaşma şeklini doğru bulup bulmadığınızı nedenleri ile anlatınız.

Doğru değildir. Kim olursa olsun insanların mallarını, parasını izinsiz almak doğru bir davranış değildir.

5. Hasan’a geçmişini hatırlatan olaya benzer bir olayı yaşasaydınız nasıl davranırdınız?

Bu soruyu siz cevaplayabilirsiniz.

6. Sizce Hasan, şekerci dükkanında farklı olarak ne/neler yaşayabilirdi?

Şekerciden şeker alabilirdi. Eve geldiğinde babasının da şeker aldığını görünce yaptığından daha da utanabilirdi.

7. Hasan’ın geçmişte yaşadığı olaydan aldığı ders onun hayatını nasıl etkilemiş olabilir?

Hasan hayatını dürüst ve güvenilir bir insan olarak geçirmiş olabilir.

3. ETKİNLİK 

a) Okuduğunuz metinden alınan farklı yazı karakterleri ile yazılmış bölümleri okuyunuz.

b) Okuduğunuz bölümlerde önemli noktaların nasıl vurgulandığını, bunların metne katkılarının neler olduğunu yazınız.

Metindeki önemli noktalar, renklendirilerek ve italik yazılarak vurgulanmıştır. Bunlar metinde anlatılanlara dikkat çekmiştir.

4. ETKİNLİK 

Kızgın Bir Lira” metnindeki sorunu, sorunun nedenlerini ve çözüm önerilerinizi belirleyerek yazınız.

Sorunun Nedenleri
Çocuğu şeker almak istemesi fakat parasının olmaması.
Çocuğun babası da olsa sahibinden izinsiz para alma durumunun kötü bir davranış olduğunu yeterince anlamaması.

Çözüm Önerilerim
Çocuğa, sahibinden izinsiz para almanın kötü sonuçlarını anlatmak.

5. ETKİNLİK 

Kızgın Bir Lira” metnini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetleyiniz.

Giriş:
Hasan Güleryüz, Buca’da parasız yatılı okuyan bir gençtir. Bir hafta sonu gezinti için tren yoluna gitmiştir. Burada rayların üzerinde bir lira görür.

Gelişme:
Gördüğü bir lira onu çocukluğunda yaşadığı bir olayı hatırlatmıştır. Hasan küçük bir çocukken babasından habersiz cebinden para alarak şeker almak için şekerci dükkanına gitmiştir. Şekercinin onunla ilgilenmesi beklerken elindeki para şeker tenceresine düşmüştür. Şekerci parayı çıkarıp tekrar Hasan’a vermiştir. Paranın sıcaklığıyla yanlış bir şey yaptığını düşünüp eve geri dönmüştür. Eve geldiğinde babasının ona şeker aldığını görmüştür. Babası elindeki parayı görünce annesi çocuğu suçlu duruma düşürmemek için bir bahane bulmuştur.

Sonuç:
Hasan bu olaydan sonra haber vermeden kimseden para almamıştır. Tren rayında bulduğu parayı da oradaki çocuklara geri vermiştir.

6. ETKİNLİK 

Küçükken sizi etkileyen, davranışlarınıza yön veren, unutamadığınız güzel bir anınızı arkadaşlarınıza anlatınız.

Yaşadığınız olaya göre bu etkinliği siz yapabilirsiniz.

7. ETKİNLİK 

Okuduğunuz metinden basit ve türemiş fiillerin kullanıldığı cümleleri bularak örneklerdeki gibi aşağıya yazınız.

İnce pardösümü almamıştım. (basit)
Terlemiyordum. (türemiş)
Bir kez daha baktım liraya… (basit)
…sonra çevremi gözden geçirdim. (türemiş)
Tam karşısında durdum bir liranın. (basit)
Güneş, parayı kaynatmıştı sanki. (türemiş)

8. ETKİNLİK

a) Erdemlerle ilgili aşağıdaki kavram haritasını doldurunuz.

ERDEMLER

– Yardımseverlik
– Misafirperverlik
– Dürüstlük
– Güvenilirlik
– Alçakgönüllülük
– Merhamet

b) Oluşturduğunuz kavram haritasından yararlanarak düşüncelerinizi anlatan bilgilendirici bir metin yazınız. Yazınızda anlatım biçimlerinden yararlanınız.

Kültürümüzde Misafirperverliğin Önemli 

Kendi yaşadığı ev dışında birinin evine ya da bir yere, kısa bir süre kalmak, vakit geçirmek, ziyarette bulunmak için gelen kişiye misafir veya konuk denir.

Misafirperverlik ya da konukseverlik, kendisine misafir gelmesinden hoşlanmak, misafire iyi davranmak, iyi ağırlamak, önemsemek, değer vermektir.

Türk kültüründe misafirperverlik, erdem dolu bir davranış ve ibadet olarak kabul edilir. Misafire seven, ona değer veren, fedakarlık yapıp ikramlarda bulunan kişi kültürümüzde şerefli bir davranış olarak kabul görür.

Kültürümüzde misafirin tanıdık olup olmaması, hangi inanca sahip olduğu, hangi milletten olduğu önemli değildir. Kapıya gelen her kişinin Allah tarafından gönderildiği kabul edilir ve misafire bu bilinçle davranılır.

Misafirperverlik kültürümüzde o kadar önemlidir ki, evlerin en güzel odaları misafirler için ayrılır. Misafirlere özel tabaklar, çanaklar, kaşık ve çatallar ayrı bir yerde tutulur ve ev halkı tarafından kullanılmaz. Eğer misafir geleceği biliniyorsa özel yiyecekler ve ikramlar hazırlanır. Yatılı misafirler için ayrıca yatak, döşek, yorgan gibi eşyalar yine ayrı bir yerde temiz bir şekilde kullanılır, ev halkı tarafından kullanılmaz.

Misafire sorulan ilk soru “Aç mısın?” olur. İkram ve hizmette kusur edilmez. Ev sahibi ne kadar yoksul olursa olsun, konu komşu, eş dost, akrabalara gidilerek bir şekilde ikramlıklar bulunur, misafirlere verilir.

Misafire bereket gözü ile bakılır, ne kadar mutsuz olunursa olunsun, misafire karşı hep güler yüzlü davranılır. Güzel şeylerden konuşulur. Nezaket kurallarına uyulur. Misafirin gönlünün hoş olması için ayrıca çaba gösterilir.

Evlerimizdeki misafir havlusu, misafir terliği gibi ayrıca sınıflandırılmış eşyalar, kültürümüzdeki misafire verilen önemin bir göstergesidir.

Gelecek Derse Hazırlık

Masallarda kullanılan tekerlemeleri araştırarak bulduğunuz örnekleri defterinize not alınız.

Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken… Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken. İp koptu, beşik devrildi. Anam kaptı maşayı, babam kaptı meşeyi, döndürdüler dört köşeyi. Dar attım kendimi dışarı… Kaç kaçmaz mısın… Vardım bir pazara. Bir at aldım dorudur diye. Bineyim dedim, at bir tekme salladı bana geri dur diye… Padişahın topları ateşe başladı. Topladım gülleleri cebime koydum darıdır diye. Tozu dumana kattım, Edirne’ye yettim. Selimiye minarelerini belime soktum borudur diye. Yakaladılar beni tımarhaneye attılar delidir diye. Babamdan haber geldi, onun eski huyudur diye. Bereket inandılar, tutup beni saldılar. Neyse uzatmayalım, masala başlayalım…

* * *

Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellal iken, horoz imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken… Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten… Annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi… O öfke ile Tophane minaresini cebime sokmayayım mı borudur diye… O öfke ile Tophane güllesini cebime doldurmayayım mı darıdır diye… Orada buldum iki çifte bir kayık. Çek kayıkçı Eyüb’e…

Eyüb’ün kızları haşarı… Bir tokat vurdular enseme, gözlerim fırladı dışarı… Orada gördüm bir kız… Adı Emine, gittim yanına… Bir tarafı tozluk dumanlık, bir tarafı çayırlık çimenlik, bir tarafı sazlık samanlık… Bir tarafta boyacılar boya boyuyor renk ile… Bir tarafta demirciler demir dövüyor denk ile… Bir tarafta Mehmet Ali Paşa cenk ediyor şevk ile… Anan yahşi, baban yahşi, kurtuldum ellerinden… vardım masal iline.(Naki TEZEL’den)

* * *

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde… Ben deyim şu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu; kuş uçmadı, Gümüş uçtu. Gümüş uçmadı, Memiş uçtu. Uçar mı, uçmaz mı demeye kalmadı; anam düştü eşikten, babam düştü beşikten… Biri kaptı maşayı, biri aldı meşeyi; dolandım durdum dört köşeyi…

Vay ne köşe bu köşe! Dil dolanmadan ağız varmaz bu işe; bu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, şu köşe güz köşesi, diye iki tekerleyip üç yuvarlarken aşağıdan sökün etmez mi Maraş paşası!.. Hemen bir sarıya bir fare deliği bulup, attım kendimi dışarı; gelgelelim şu mahallenin yumurcakları haşarı mı haşarı; bir fiske vurdular enseme, gözlerim fırladı dışarı!..

Az gittim uz gittim… Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek; soğuk sular içerek, altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide gide bir arpa boyu yol gitmişim!..

Vay başıma, hay başıma; bu yol bitecek gibi tükenecek gibi değil, ya bir devlet kuşu konsa başıma, ya da alsa beni kanadına kaşına, demeye kalmadı bir de gördüm ki, ne göreyim? Adıyla sanıyla, yeşiliyle alıyla, Zümrüdüanka dedikleri değil mi? Kafdağı’nın üstünden süzüm süzüm süzülüp geliyor. Bakın hele! Yüzü insan, gözü ahu. Ne maval, ne martaval. İşitilmedik bir masal!..

* * *

Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde… Bu sözün önü var, arkası yok; gömleğimin yeni var yakası yok… Sabır da bir huydur, suyu var tası yok. De gel sabreyle sabreyle… İyi ama susuzla sabırsız ne yapar? Ya bir kuyu kazar, ya dolaşır çarşı pazar; ben de aç karın, yüksek nalın çıktım pazara, Mevlam uğratmasın iftiraya nazara…

Bir kaz aldım karıdan, boynu uzun borudan! Kendisi akça pakça, eti kemiğinden pekçe, ne kazan kaldı ne kepçe! Kırk gündür kaynatırım kaynamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Scott AjansScott Ajans tarafından ❤️ ile tasarlanmıştır