Küçük Prens Metni Cevapları Sayfa 75-76-77-78-79-80-81-82
Küçük Prens Metni Cevapları Sayfa 75-76-77-78-79-80-81-82
Düşünelim- Tartışalım
- Kibir nedir?
Kibir, kişinin kendini başkalarından üstün görmesi, kendini beğenmesi ve bu duyguyla başkalarına karşı aşağılayıcı davranışlarda bulunmasıdır.
- Etrafınızda kibirli insanlar var mı?
Evet, etrafımda kibirli insanlar var. Örneğin, kendi başarılarından çok fazla bahseden, başkalarının başarılarını küçümseyen, başkalarına karşı saygısız davranan insanlar kibirli insanlara örnek olarak gösterilebilir.
- “Kendini yargılamak” sözünden ne anlıyorsunuz?
Kendini yargılamak” sözünden, kişinin kendi davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını eleştirel bir şekilde değerlendirmesini anlıyorum. Kendini yargılamak, kişinin kendi gelişimi için oldukça önemlidir. Kendini yargılayan kişi, hatalarını fark eder ve bunları düzeltmek için çaba sarf eder.
KÜÇÜK PRENS
Antoine de Saint-Exupéry (Antuan dö Sent-Eksüperi), altı yaşındayken ilk çağın ormanlarını anlatan
“Gerçek Öyküler” adlı bir kitapta çok güzel bir resim görür. Bu resimde bir boa yılanı, avını yutmak üzereyken resmedilmiştir. Kitapta şunlar yazmaktadır: “Boa yılanı avını çiğnemeden, bütün olarak yutar ve avı hareket edemez hâle gelir. Sonra da onu sindirebilmek için altı ay boyunca uyur.” Bu orman maceraları üzerinde uzun uzun düşünen Antoine de Saint-Exupéry, sonra renkli bir kalemle ilk resmini yapar. Bir numaralı resim işte şöyle bir şeydir:
Şaheserini büyüklere gösteren yazar, onlara resimden korkup korkmadıklarını sorar. Ama onlar, “Bir şapkadan niye korkalım ki?” derler. Anlaşılamadığını düşünen yazar, bu kez boa yılanının midesindeki fili açık seçik gösteren bir resim çizer. Çünkü ona göre büyüklere hep açıklama yapmak gerekmektedir. İkinci resmi ise şöyle bir şeydir:
Bu kez de resmi gören büyükler yazara, resim yapmayı bırakıp coğrafya, tarih, aritmetik ve gramerle ilgilenmesini tavsiye ederler. Böylece Antoine de Saint-Exupéry, altı yaşındayken resim yapmayı bırakır ve yaşadıklarını şu şekilde anlatır: “Resimlerimin başarısız olması beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu yüzden başka bir meslek seçmek zorunda kalıp pilot oldum. Dünyanın neredeyse her yerine uçtum. Ne zaman yeterince zeki olduğunu düşündüğüm biriyle karşılaşsam ona hemen bir numaralı resmimi gösterdim.
Maalesef, resmi gösterdiğim herkes bana, bunun bir şapka olduğunu söyledi.
(…)
Çevremde gerçek sohbetler yapabileceğim hiç kimse olmadan yaşadım. Ta ki altı yıl önce Sahra
Çölü’nde uçağım kaza yapıncaya dek… Motorum arızalanmıştı. Onu tamir etmek zorundaydım. Bu güçtü fakat sonunda başaracağımı umuyordum.
Yanımda bir hafta yetecek kadar su vardı. Çöldeki ilk gecemi, kumların üzerinde uyuyarak geçirdim.
Çünkü buraya en yakın yerleşim yeri bin altı yüz kilometre uzaktaydı. Güneş doğarken cılız, tuhaf bir sesin “Lütfen bana bir koyun resmi çizin.” Dediğini duydum. Gözlerimi ovuşturdum ve dikkatle etrafıma baktım. Şaşılacak derecede küçük bir erkek çocuğu gözlerini dikmiş, bana bakıyordu. Yandaki bu resmi sonradan yaptım. Onun çizebildiğim en iyi resmiydi.
En yakın yerleşim yerine bin altı yüz km uzaklıktaydım ve bu küçük delikanlı hiç de kaybolmuş gibi görünmüyordu. Şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonra ona, “Peki ama burada ne yapıyorsun?” dedim.
Sorumu yumuşak bir sesle yanıtladı: “Lütfen bana bir koyun çizin.” Ona, resim çizmeyi bilmediğimi söyledim. Bana bunun bir öneminin olmadığını söyledi. Daha önce hiç koyun resmi çizmemiş olduğum için ona boa yılanının dıştan görünüşünü temsil eden ilk resmimi çizdim. Duyduğum şey beni hayretle içinde bıraktı: “Hayır! Ben fil yutmuş bir boa yılanı istemiyorum. Boa yılanı çok tehlikeli bir hayvandır, fil ise hantaldır. Benim yaşadığım yerde her şey çok küçük. Bana bir koyun lazım. Bana bir koyun resmi çizin.” Çizdiğim resimlerin hiçbirini beğenmedi. Ben de ona bir kutu resmi çizdim. Sonra da bu resmi ona açıkladım: “Bu sadece bir kutu. İstediğin koyun kutunun içinde.” Ama küçük adamın gözlerinin parladığını görünce çok şaşırdım. “Evet, ben de tam böyle bir şey istiyordum.” İşte Küçük Prens’le böyle tanıştım.
Onun nereden geldiğini öğrenmem oldukça uzun sürdü. Bana sürekli sorular soruyordu. Neyse ki tüm sorularının cevaplarını biliyordum. Örneğin, uçağımı ilk gördüğünde “Şu nesne de nedir?” diye sormuştu.
“O, bir nesne değil, benim uçağım. Gökyüzünde uçar.” Bunun üzerine “Ne? Yani gökten mi düştün?” diye haykırdı. Ona “Evet.” dediğimde “O hâlde sen de gökyüzünden geliyorsun.” dedi ve hangi gezegenden geldiğimi sordu. Bir şey yakaladığımı anlayarak onu sorguya çektim. “Yani sen başka bir gezegenden mi geldin?” sorumu, başını kibarca sallayarak yanıtladı.
Orada geçirdiğim her gün, Küçük Prens’in gezegeni, oradan ayrılışı, yolculuğu hakkında yeni şeyler öğrendim. Mesela beşinci gün, yaşamıyla ilgili yeni bir sırrı daha keşfettim. Bu yine çizdiğim koyun sayesinde olmuştu. “Koyunlar çalıları yiyorlar, peki çiçekleri de yerler mi?” diye sordu. “Önlerine gelen her şeyi yerler.” dedim. “Dikenli çiçekleri de mi?” “Evet, dikenli çiçekleri de.”
Meğer Küçük dostumun gezegeninde, eşsiz güzelliğinin farkında olan bir çiçeği varmış. Bu kibirli bir çiçekmiş ve sürekli olarak Küçük Prens’ten bir şeyler isteyerek ona eziyet ediyormuş. Çiçeğin eziyetlerinden yorulan Küçük Prens, gezegenini terk etmeye karar vermiş ve oradan kaçabilmek için sanırım vahşi kuşların göç etmelerinden faydalanmış.
Küçük Prens, gezegeninden ayrıldıktan sonra kendisini komşu asteroitlerin arasında bulmuştu. Bu asteroitlerin numaraları 325, 326, 327, 328, 329 ve 330’du. Kendisine bir meşgale bulabilmek ve bilgisini artırmak için sırayla onları ziyaret etmeye karar vermişti. İlk asteroitte bir kral yaşıyordu. Mor kumaştan yapılmış giysisiyle tahtında otururken oldukça haşmetli görünüyordu. Küçük Prens’i görünce, “Ah, işte halkımın bir üyesi!” dedi. “Beni daha önce hiç görmediği hâlde kim olduğumu nereden bilebiliyor?” diye düşündü Küçük Prens. “Biraz daha yakına gel de seni iyice göreyim.” dedi kral. Nihayet emir verecek birini bulduğu için oldukça kibirlenmişti. Küçük Prens, oturabileceği bir sandalye bulmak için çevresine bakındı ama kralın kürkü bütün gezegeni kaplamıştı. Bu yüzden ayakta kaldı ve yorgun olduğu için de esnedi. “Kralın karşısında esnemek görgü kurallarına aykırıdır, esnemeni yasaklıyorum!” dedi kral.
“Ama buna engel olamıyorum.” dedi Küçük Prens şaşkınlıkla.
“Uzun bir yoldan geldim ve hiç uyumadım.” “O hâlde esnemeni emrediyorum!” dedi kral. “Yıllardır esneyen birini görmedim. İnsanların nasıl esnediğini merak ediyorum. Haydi şimdi yeniden esne. Bu bir emirdir!” Küçük Prens kıpkırmızı olmuştu. “Beni korkutuyorsunuz. Artık esneyebileceğimi sanmıyorum.” dedi. Kral bu sözlere kızdı ve kızgınlıktan öksürmeye başladı. Emirlerine karşı gelinmesine hiç tahammülü olmasa da iyi bir kraldı. Bu yüzden de emir verirken insaflı davranıyordu. “Bir generale martıya dönüşmesini emredersem ve general bu emre uymazsa suç onun değildir. İmkânsız bir şeyi yapmasını istediğim için, suç benimdir.” dedi.
Biraz utanarak “Oturabilir miyim?” dedi Küçük Prens. Kürkünün eteklerini haşmetle toparlayan kral,
“Oturmanı emrediyorum!” dedi. Ama gezegen bomboştu. Bu kral kimi yönetiyordu? Küçük Prens şaşkındı.
“Efendim, lütfen size bir soru sormama izin verin.” dedi. “Sorunu sormanı emrediyorum!” dedi kral çabucak. “Efendim, burada kimi yönetiyorsunuz acaba?” “Her şeyi!” “Her şeyi mi?” Kral, eliyle kendi gezegenini, diğer gezegenleri ve yıldızları işaret etti. “Hepsini mi?” diye sordu Küçük Prens. “Hepsini!”
Anlaşılan kendisi evrensel bir kraldı. “Peki yıldızlar emirlerinize boyun eğiyor mu?” “Elbette. Emirlerimi derhâl uygularlar.”
Bu güç karşısında şaşıran Küçük Prens, cesaretini toplayarak kraldan bir ricada bulundu, “Gün batımını izlemek isterdim. Lütfen bana bu iyiliği yapın. Güneşe batmasını emredin.”
“Eğer bir generale kelebek gibi çiçekten çiçeğe uçmasını ya da bir trajedi yazmasını veya kendisini bir martıya dönüştürmesini emretseydim ve general emrime uymasaydı, suç kimin olurdu?” “Sizin.”
“Kesinlikle. Emirler, yerine getirilebilir şeyler olmalıdır. Otorite, her şeyden önce sağduyuya dayanmalıdır. Ben, emirlerime uyulmasını isterim. Buna hakkım var çünkü mantıklı emirler veririm.”
“Gün batımı ne olacak?” diye sordu Küçük Prens. “Gün batımını izleyeceksin, bu emri vereceğim.
Ama bilimsel yönetmeliklere göre, koşulların uygun olacağı zamanı beklemek zorundayım.” “Peki bu ne zaman olacak?” “Hımm. Yaklaşık sekize yirmi kala civarında. Sen de emirlerime nasıl uyulduğunu görmüş olacaksın.”
Esnedi Küçük Prens. Gün batımını beklemek zorunda kaldığı için canı sıkılmıştı. “Burada yapacak bir şeyim yok. Bu yüzden yoluma devam edeceğim.” Emredebileceği birini bulmuşken kaçırmak istemeyen kral, Küçük Prens’e eğer gitmezse onu adaletten sorumlu tutacağını söyledi.
Küçük Prens “Ama burada yargılayacak hiç kimse yok ki!” dedi. Kral: “Bunu henüz bilmiyoruz. Krallığımı tam olarak gezmedim. Yaşlı olduğum için yürümek beni yoruyor. Arabaya binmek istesem burada araba için yer yok.”
“Ama ben gezegende hiç kimse olmadığını biliyorum.” dedi Küçük Prens. Bir yandan da emin olmak için başını eğip gezegenin diğer tarafına göz attı. “O hâlde sen de kendini yargılarsın.” dedi kral ve ekledi:
“Kendini yargılamak, diğer insanları yargılamaktan çok daha zordur. Kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen çok adilsin demektir.”
“Eğer kendimi yargılayacaksam bunu her yerde yapabilirim.” dedi Küçük Prens, “Burada kalmama gerek yok.” Kral ne dediyse de Küçük Prens’i ikna edemedi. Küçük Prens gitmekte kararlıydı.
Gittiği tüm gezegenlerde birbirinden çok farklı kişilerle karşılaşan Küçük Prens, sonuncu gezegende buluşlarını kaybeden bir kâşife rastladı. Kâşif, ona dünyaya gitmesini söyledi. Böylece prensin gittiği yedinci gezegen dünya oldu. Dünyada bir tilkiyi evcilleştirdi ve tilki ona şu sırrı verdi: “İşte sırrım, çok basit:
En iyi, yüreğiyle görebilir insan. Gözler, asıl görülmesi gerekeni göremez.”
Antoine de Saint-Exupéry
(Çeviren:Tomris Uyar, Cemal Süreya- Kısaltılmıştır.)
- Etkinlik
Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. Cevaplarınızı defterinize yazınız.
- Metnin kahramanları kimlerdir?
Metnin kahramanları şunlardır:
- Küçük Prens
- Pilot
- Kral
- Kendini beğenmiş adam
- Sarhoş
- İş adamı
- Fenerci
- Kâşif
- Tilki
- Metnin anlatıcısı kimdir ve kendini ne zamana dek yalnız hissetmiştir?
Metnin anlatıcısı pilottur. Pilot, altı yaşındayken yaptığı bir resimle büyüklerin ilgisini çekemeyince resim yapmayı bırakmış ve pilotluk mesleğini seçmiştir. Pilot, Sahra Çölü’nde uçağı bozulunca Küçük Prens’le tanışır ve onunla altı gün geçirir. Bu süre içinde Küçük Prens’in gezegeninden ve yolculuğundan birçok şey öğrenir. Küçük Prens’in hikâyesini anlatırken pilot, kendisinin de Küçük Prens’le tanışmadan önce yalnız hissettiğini söyler.
- Metinde anlatılanlar ne zaman gerçekleşmiştir?
Metinde anlatılanların ne zaman gerçekleştiği tam olarak bilinememektedir.
- Yaptığınız resimler beğenilmeseydi resim yapmaktan vazgeçer miydiniz? Açıklayınız.
Ben, resim yapmaktan zevk aldığım için resim yapmaya devam ederim. Resimlerimin beğenilip beğenilmemesinden bağımsız olarak resim yapmaya devam ederim. Çünkü resim yapmak benim için bir tutkudur. Resim yaparken kendimi mutlu ve huzurlu hissediyorum.
- Küçük Prens nasıl biridir?
Küçük Prens, masum, merhametli ve sevgi dolu bir çocuktur.
- Küçük Prens, yaşadığı gezegeni neden terk etmiştir?
Küçük Prens, yaşadığı gezegeni, gezegeninde yaşayan çiçeğinden dolayı terk etmiştir. Çiçek, Küçük Prens’e çok güzel olduğunu söylemiş ama onu sevmediğini de söylemiştir. Çiçeğin bu davranışı Küçük Prens’i üzmüş ve onu gezegenini terk etmeye karar vermiştir.
- Kral nasıl biridir? Küçük Prens’in yerinde olsaydınız krala nasıl bir tepki verirdiniz?
Kral, kibirli ve kendini beğenmiş biridir. Kendisini evrensel bir kral olarak görür ve herkese emir vermek ister. Ama emirlerinin yerine getirilebilmesi için gerekli şartların oluşmasını beklemez. Kral, Küçük Prens’e gün batımını emretmiştir ama gün batımının gerçekleşmesi için gerekli olan şartları beklemek istememiştir.
Küçük Prens’in yerinde olsaydım, krala şu şekilde bir tepki verirdim:
“Efendim, gün batımını emrettiniz ama bunun gerçekleşmesi için gerekli olan şartlar oluşmadı. Güneş batmak için henüz çok erken. Güneşin batması için birkaç saat daha var. O zamana kadar gün batımını nasıl izleyeceğim?”
Bu şekilde bir tepki verirsem, kralın kibirli tavrına karşı çıkmış olurdum.
- Kral “Kendini yargılamak, diğer insanları yargılamaktan çok daha zordur. Kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen çok adilsin demektir.” cümlesiyle ne anlatmak istemiştir?
Kral, bu cümlesiyle kendini yargılamanın, başkalarını yargılamaktan çok daha zor olduğunu anlatmak istemiştir. Çünkü kendini yargılamak, kişinin kendi hatalarını ve kusurlarını kabul etmesi anlamına gelir. Bu, çoğu insan için zor bir durumdur.
- Tilkinin Küçük Prens’e verdiği sır nedir? Tilki bu sırrıyla ne anlatmak istemiştir?
Tilkinin Küçük Prens’e verdiği sır, “En iyi, yüreğiyle görebilir insan. Gözler, asıl görülmesi gerekeni göremez.” cümlesidir.
Tilki, bu sırrıyla, insanın gerçek güzelliği ve değerini ancak yüreğiyle görebildiğini anlatmak istemiştir. Gözler, sadece dış görünüşü görür. Ama yürek, bir insanın iç güzelliğini, sevgisini, şefkatini ve merhametini görür.
Küçük Prens, tilkinin bu sırrını öğrenince çok mutlu olmuştur. Çünkü tilki, ona çok önemli bir şey öğretmiştir. Artık Küçük Prens, güzelliği ve değeri yalnızca dış görünüşe göre değerlendirmeyecektir.
- Etkinlik
Aşağıdaki cümleleri tamamlayınız.
- Metni okurken en çok Küçük Prens’in masumiyeti ve sevgi dolu kişiliğinden etkilendim.
- Bence metindeki en anlamlı bölüm, tilkinin Küçük Prens’e verdiği “En iyi, yüreğiyle görebilir insan. Gözler, asıl görülmesi gerekeni göremez.” sırrının anlatıldığı bölümdü.
- Bana göre adil olmak, herkese eşit davranmak, kimseyi ayırt etmemek ve herkesin hakkını gözetmektir.
- Adil insanlar, dürüst, hakkaniyetli, hoşgörülü ve şefkatli davranır.
- Haksızlığa uğradığım zaman kendimi üzgün, öfkeli ve çaresiz hisseder ve bana haksızlık yapan kişi ya da kişilere karşı kızgınlık ve hayal kırıklığı duyarım.
- Birine haksızlık ettiğimi anladığımda, öncelikle o kişiye karşı özür diler ve hatam için ondan af dilerim. Daha sonra, o kişinin zararını telafi etmek için elimden geleni yaparım.
- Bulunduğum bir ortamda başkasına haksızlık yapıldığını görürsem, önce durumu sakince değerlendiririm. Eğer haksızlık açıkça ortadaysa, o kişiye karşı müdahale eder ve haksızlık yapan kişiyi uyarırım. Eğer haksızlık gizliyse o kişiye karşı gizlice yardım etmeye çalışırım.
- Etkinlik
Aşağıdaki görselleri inceleyerek vermek istedikleri ortak iletiyle ilgili bir metin yazınız.
PAYLAŞMANIN ÖNEMİ
Paylaşmak, sahip olunan maddi veya manevi şeyleri başkalarıyla bölüşmektir. Paylaşmak, insan olmanın en temel özelliklerinden biridir. Paylaşmak, bizi daha mutlu, daha huzurlu ve daha anlamlı kılar.
Paylaşmak, bizi mutlu eder çünkü başkalarına yardım etmek ve onların mutluluğunu görmek bizi de mutlu eder. Paylaşmak, bize huzur verir çünkü başkalarına yardım etmek, kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar. Paylaşmak, bize anlam verir çünkü başkalarına yardım etmek, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmemize yardımcı olur.
Paylaşmak, sadece maddi şeyleri değil, aynı zamanda manevi şeyleri de paylaşmak anlamına gelir. Sevgimizi, mutluluğumuzu, bilgimizi ve deneyimlerimizi başkalarıyla paylaşabiliriz. Sevgimizi paylaşmak, başkalarına kendimizi sevdirmemize ve onlarla güçlü bağlar kurmamıza yardımcı olur. Mutluluğumuzu paylaşmak, başkalarına mutluluk vermemiz ve onların hayatlarını daha güzel hale getirmemize yardımcı olur. Bilgimizi ve deneyimlerimizi paylaşmak, başkalarına yardımcı olmamıza ve onların hayatlarını daha kolaylaştırmamıza yardımcı olur.
Paylaşmak, sadece kendimizi başkalarıyla değil, aynı zamanda dünyayla da paylaşmak anlamına gelir. Doğanın güzelliklerini, sanatın ve kültürün zenginliklerini başkalarıyla paylaşabiliriz. Doğanın güzelliklerini paylaşmak, başkalarına doğanın önemini anlamalarına yardımcı olur. Sanatın ve kültürün zenginliklerini paylaşmak, başkalarının kültürel birikimlerini geliştirmelerine yardımcı olur.
Paylaşmak, sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir zevktir. Paylaşmak, bizi daha iyi insanlar yapar ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirir.