Portakal Metni Cevapları Sayfa 122-123-124-125-126-127-128-129
Portakal Metni Cevapları Sayfa 122-123-124-125-126-127-128-129
Hazırlık Çalışmaları
- Ailenizden geçici bir süre bile olsa ayrılmak zorunda kaldınız mı? Ayrı kaldığınızda hissettiklerinizi anlatınız.
Ailemden hiç ayrılmadım. Hep birlikte yaşıyoruz ve birbirimize çok bağlıyız. Ayrılmayı hiç düşünmedik bile. Ama bir gün ayrılmak zorunda kalırsak, çok üzülürüm. Onları çok özlerim ve her zaman geri dönmek için sabırsızlanırım.
- En çok hangi meyveyi seviyorsunuz? Neden?
En sevdiğim meyve mango. Hem tadı hem de kokusu çok güzel. Yaz aylarında mangosuz bir hayat düşünemiyorum. Dondurması da çok lezzetli oluyor. Mangonun sarı rengi de beni mutlu ediyor. Mangoyu yediğimde kendimi tropik bir adada gibi hissediyorum.
PORTAKAL
Karnım doymuyordu ki…
Çok kalabalıktı. Üç sofra kurulurdu; biri dedem ve emmilerime, biri büyük gelinlerle ebeme, biri de küçük gelinlerle onların çocuklarına.
Sofrada azıcık başını çevirsen önündeki ekmek kaybolur. Ekmeğe katık ettiğin ne ki zaten; çökelek, turşu, soğan, bulursan pekmez…
Dedem kimseyi göndermemiş yanından, “Hepiniz buradasınız, bizim tek başına toprağımız kimseyi doyurmaz.” diyerek dört oğlunu da aynı bahçenin içinde tutmuş. Sırası gelip de evlenen olduğunda oda eklemiş. Olmuş sana dört gelin, on yedi torun. Yengelerim sessiz sakin, hanım kadınlardı.
Zaten evde kimse çok konuşmazdı ki. Akşam oldu mu kendi minderinin dışında bir yere oturmak yok. Kıpırdamak bile yok. İşin varsa odana gideceksin. Annem beni, bir de bacım Elif’i alır, odamıza çekilirdi. Annemi o zamanlar bir göreceksiniz. Dal gibi. Yüce Mevlam doğuştan sürmelemiş. Bacım
Elif de anam gibiydi…İşte böylece bir büyük aileydik vesselam.
(…)
İlkokul bitince dedem babamı, bir de Hasan emmimi yanına çağırdı. İçeriye geçip konuştular.
Sonra da Nurettin’le beni çağırdılar. Dedem konuştu.
“Siz benim yavrularımın yavrususunuz, sizin okumanız lazım. Öbürleri ekmeği kafasına yiyor amma sizde iş var. Okuyun, bizi mahcup etmeyin.”
Ne okuması, nasıl olacak, hiçbir şey bilmiyoruz. “Yap!” diyorlar yapıyoruz. “Sınava girip kazanacaksın, yatılı olacaksın.” dediler. Ne dedilerse öylece oldu ama ben Nurettin’le aynı yere düşmedim.
Onun imtihanı biraz kötü geçmiş her hâl. Onu ilçenin yatılısına koydular, beni ildeki yatılıya…
Yatılı dedikleri yer kocaman bina. Ben derdim ki bizim evden kalabalığı yok herhâlde. Varmış ki nasıl varmış. Her yerde öğrenci var…
Esas mesele bina değil, okul değil, esas mesele yemek. Ben böyle bir şey görmemişim, sıraya girip yemek alıyoruz. İlk aldığımda dedim ki “Bu kaç kişilik? Yani bunu bir tek ben mi yiyeceğim?”
Arkadaşlarım gülüştüler. “Yok, yarısını okul müdürü yiyecek.” benimle kafa buldular. Yemeği aldım, oturdum. Aklıma Elif geldi. Anam geldi. Dedim ki şurada olsalar da bir görseler. Çorba var, yanına pilav da var. Salata da yapmışlar, bir de tatlı koymuşlar.
“Vay anam ben bunların hepsini yersem ölürüm.”
Yedim. Hem nasıl yedim. Su bile içmedim şişmeyeyim diye… Eğer bu yemek işi böyle olacaksa okumakta ne var. Çocuk oyuncağı!
Öğlendi, akşamdı derken bizim yeme işi düzene girdi. Ben de derslerime çalışıyorum ki nasıl.
Niye çalışıyorum? Derslerden kalırsam beni okuldan atarlarmış. Atınca nereye atacaklar ki köye atacaklar.
Köye gitmem ben. Köyde yemek yok, içmek yok kardeşim…
Bir gün yemekte bir şey verdiler. Yuvarlak. Rengi kırmızı gibi…
Portakal!
Ben portakalı ilkin orada gördüm. Orta birinci sınıfın ikinci ayında. Günlerden salıydı. Portakalı verdiler ya ben nasıl yenir bilmiyorum ki. Önce baktım millet nasıl yiyor. Soydular kabuklarını, ben de soydum. Attılar ağızlarına, ben de attım ama önce az az aldım ağzıma. Tadını sevmezsem diye.
Sevmemek ne kelime, ben portakalı nasıl sevdim. Gittim aşçıya “Daha var mı?” dedim. “Ne var mı?” dedi. “Şundan var mı?”
Güldü aşçı.
“Şundan var mı deme yeğenim, portakal desene.”
“He işte portakal.”
Adını yanlış derim diye utanıyorum. Aşçı, “Al hadi.” dedi. “İstediğin kadar al.”
Aldım, koynuma doldurdum. Soydum soydum yedim. Yedikten sonra elimi de yıkamadım. Avucumu kokladım…
Dönem boyunca hiç gitmedim köye, ev burnumda tütüyor. Giderken anama portakal götürdüm…
Anam beni görünce nasıl sarıldı. Bileklerime baktı, sırtımı yokladı. “Kilo da almışsın, yetikleşmişsin vay aslanım…”
Anama portakalı verdim. Anam eline aldı, “Ben bir kere yediydim bundan, bilirim.” dedi. Soydum verdim, soydum verdim. Elif suyunu döke döke yedi. Hem yedik hem ben anlattım; yemekleri, kocaman binaları, öğretmenleri anlattım. “Sınıfın birincisi değilim ya, az kaldı.” dedim.
Portakalların hepsini yedirmedi anam, “Şunlar dursun da babana verelim akşam.”
Sonra uykumuz geldi. Anam Elif’i yatırdı, ben de yanına yattım. Elif’i seyrettim. Elif’in küçük elleri de portakal kokuyordu. Sonra ne olduysa ağlamaya başladım. ‘‘Ana ben sizi çok özlüyorum, siz buradasınız, ben ordayım. Elif burada hep aç kalıyor, portakal da yiyemiyor.’’
Anam şaşırdı.
“Ne aç kalması aslanım, öyle düşünme. Hem olsun portakalı da sen getirdin, yedik ya işte. Sen oku, bize de kendine de ne istersen onu al, sadece portakal alma, ne istersen onu al.”
“Alacağım, vallahi de billahi de alacağım.”
Sonra Elif’in yanına ben de yattım. Elif’in avuçları portakal kokuyordu.
Okudum. Elif de okudu.
Ben o günü hiç unutmadım. Şimdi ne vakit portakal yesem elimi yıkamam, bir süre koklarım. Elif’i koklar gibi, anamı koklar gibi koklarım…
Mustafa ÇİFTÇİ
(Kısaltılmıştır.)
Mustafa Çiftçi’nin Hayatı ve Edebi Kişiliği
Hayatı:
- 1971 yılında Yozgat’ta doğdu.
- 1999 yılında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu.
- İngilizce okutmanlığı, metin yazarlığı, radyo ve TV programcılığı yaptı.
- Halen yazarlık ve akademisyenlik hayatını sürdürmektedir.
Edebi Kişiliği:
- Hikâye ve roman türünde eserler vermektedir.
- Eserlerinde Anadolu insanının yaşamından kesitler sunmaktadır.
- Masalsı bir anlatım dili kullanmaktadır.
- Kullandığı dil sade ve akıcıdır.
- Psikolojik çözümlemeler yapmaktadır.
- Eserlerinde insan psikolojisini derinlemesine inceler.
- Toplumsal meselelere de yer verir.
- Eleştirel bir bakış açısına sahiptir.
- Eserleri:
Hikâye:
- Adem’in Kekliği (2005)
- Chopin (2009)
- Bozkırda Altmışaltı (2013)
- Kuşların Dili (2017)
- Gümüşhaneli Ali (2021)
Roman:
- Hayalbaz (2016)
- Kâğıttan Kaleler (2020)
Ödülleri:
- 2014 Türkiye Yazarlar Birliği Hikâye Ödülü (Bozkırda Altmışaltı)
- 2016 Necip Fazıl Ödülleri İlk Eserler Ödülü (Hayalbaz)
Edebiyat Dünyasındaki Yeri:
- Mustafa Çiftçi, Türk edebiyatının önemli öykücülerinden biridir.
- Eserleriyle Anadolu insanının yaşamına dair özgün bir bakış açısı sunmaktadır.
- Masalsı anlatım dili ve psikolojik çözümlemeleriyle dikkat çekmektedir.
- Eserleri birçok dile çevrilmiştir.
- Ulusal ve uluslararası alanda birçok ödüle layık görülmüştür.
- ETKİNLİK
“Portakal” metninden hareketle aşağıdaki soruları yanıtlayınız.
- Yazarın aile ortamı nasıldır? Kendi aile ortamınızla karşılaştırınız.
Yazarın aile ortamı:
- Yazar, büyük bir ailede büyümüş.
- Ailede 4 dede, 4 baba, 4 gelin ve 17 torun var.
- Evde sessizlik hâkim, akşamları herkes kendi minderinde oturuyor.
- Anne ve bacı Elif sessiz ve sakin.
- Yazar, aileyi sevgiyle ve özlemle anıyor.
- Yazarın yatılı okula gitmesine kim karar veriyor? Niçin?
Yazarın yatılı okula gitmesine dedesi, babası ve Hasan Emmisi karar veriyor.
- Yazar yatılı okulda en çok neye şaşırıyor?
Yazar yatılı okulda en çok yemek işine şaşırıyor.
- Yazarın ilk defa yatılı okulda gördüğü yiyecek hangisidir? Yazar bu yiyeceğin tadını beğeniyor mu?
Yazarın ilk defa yatılı okulda gördüğü yiyecek portakaldır. Portakalın tadını beğeniyor ve çok seviyor.
- Yazar ne zaman köyüne gidiyor? Giderken annesine ve kardeşine ne götürüyor?
Yazar dönem sonunda köyüne gidiyor. Annesine ve kardeşine portakal götürüyor.
- “Şimdi ne vakit portakal yesem elimi yıkamam, bir süre koklarım. Elif’i koklar gibi, anamı koklar gibi koklarım.” sözlerinde yazarda ağır basan duygu nedir?
Özlem, aile hasretidir.
- ETKİNLİK
“Portakal” metnini özetleyiniz.
Hikâye, yazarın yatılı okula gittiğinde ilk defa portakal yemesi ve bu deneyimin ona getirdiği duyguları anlatıyor. Yazar, köydeki yoksul yaşamlarından ve az miktarda yiyecekten bahsediyor. Yatılıda ilk defa gördüğü portakalın tadına hayran kalıyor ve onu aramıyor ve annesine götürüyor. Annesi ve kardeşi Elif de portakalı ilk defa yiyorlar ve yazar bu anı mutlulukla hatırlıyor. Yazar, okula devam ettiğini ve Elif’in de okuduğunu söylüyor. Hikâye, yazarın portakal kokusunu Elif ve annesiyle özdeşleştirmesiyle sona eriyor.
- ETKİNLİK
Aşağıdaki günlükleri okuyunuz. Okuduğunuz günlüklere yönelik sorular oluşturup arkadaşlarınıza sorunuz.
Pazartesi, 23 Şubat 1920
Dün gece Ömer1 bizdeydi, mektepte hastalanmış. Anneme: “Hanım teyze, Canip gibi ben de sıtmaya tutuldum galiba, başım ağrıyor!” diye şikâyet etti; annem: “Ah evlâdım, mevsim kış, sokaklarda geç kalıyorsun, kendini üşütüyorsun, dur sana ıhlamur kaynatayım.
İç, erkence yat!” dedi. Ömer hakikaten hasta… Bize geldikçe geç vakte kadar kahkahalarla oturur, konuşurduk. Bu gece mütemadiyen “Başım, başım çok ağrıyor!”dan başka bir şey söylemedi. Ihlamuru içti, ilacını aldı; hemen yattı. Bu sabah erkenden o evine gitti, ben İstanbul’a işime indim. Geç vakit döndüm, kendisine uğradım. Yatağını sobalı odasına sürüklemiş, yatmıştı: “Nasılsın?” dedim. “Aman başım… Sanki çatlayacak… Ne oluyorum bilmiyorum!” diye cevap verdi. Beraber bize gitmemizi teklif ettim. “Yolda üşürüm de daha fazla hastalanırım!” diye reddetti.
Ali Canip YÖNTEM
Çarşamba,25 Şubat 1920
Annemle beraber erkence Ömer’e gittik. Hastalığından korkuyor. Fazla heyecan gösteriyor.
Teselli ettim. İstanbul’a inmek mecburiyetindeydim. Vapurda Doktor Tevfik Rüştü’ye rast geldim. Hâlini anlattım. Geç vakit döndü. Gazete getirmiştim. Okudu. Havadan sudan konuştuk. Öyle sanıyorum ki hastalığı ehemmiyetli bir şey değil. Bir iki güne kadar geçecek. Fakat kendisinde heyecanlanma fazla.
Ali Canip YÖNTEM
Ali Canip Yöntem’in Günlükleri Üzerine Sorular
Pazartesi, 23 Şubat 1920:
- Ömer’in hastalığının sebebi ne olabilir?
- Ömer’in annesi neden endişeli?
- Ali Canip, Ömer’e nasıl yardımcı oluyor?
- Ali Canip, Ömer’in hastalığını ne kadar ciddiye alıyor?
Çarşamba, 25 Şubat 1920:
- Ömer’in durumu nasıl değişiyor?
- Ali Canip, Ömer’in moralini nasıl yükseltmeye çalışıyor?
- Ali Canip, Ömer’in hastalığının teşhisi için ne yapıyor?
- Doktor Tevfik Rüştü, Ömer’in hastalığı hakkında ne diyor?
- Ali Canip, Ömer’in hastalığının geleceği için ne düşünüyor?
- ETKİNLİK
a) Günlük yaşamınızda edindiğiniz izlenimleri, bu izlenimlerin yarattığı duygu ve düşüncelerinizi anlatan bir yazı yazınız.
16 Kasım 2023
Bugün hava serin ve yağmurluydu. Sabah uyandığımda pencereden dışarı baktım ve gri gökyüzünü gördüm. Bu beni biraz üzdü, çünkü güneşli havaları daha çok seviyorum.
Kahvaltıdan sonra ders çalışmaya başladım. Bu sınav haftası ve ben hala yeterince hazır hissetmiyordum. Kendimi biraz gergin hissediyordum. Öğleden sonra bir arkadaşımla buluştum ve beraber kahve içtik. Sohbet ettik ve birbirimize moral verdik.
Akşam eve döndüğümde kendimi biraz yorgun hissediyordum. Biraz kitap okudum ve sonra erkenden yatağa girdim. Yarın sınavım var ve iyi bir uyku çekmem gerekiyor.