Tahta Bisiklet Metni Cevapları Sayfa 104-105-106-107-108-109-110-111
Tahta Bisiklet Metni Cevapları Sayfa 104-105-106-107-108-109-110-111
Hazırlık Çalışmaları
- İnsanın yüreğinin bir kapısı olsaydı siz o kapıyı nasıl açardınız?
İnsanın yüreğinin bir kapısı olsaydı, o kapıyı sevgi, şefkat ve merhamet anahtarlarıyla açardım. Bu anahtarlar, insan ruhuna dokunmanın ve kalpleri kazanmanın en etkili yollarıdır.
- Satın alınan oyuncağın mı yoksa emek verilerek yapılan oyuncağın mı daha değerli olduğunu düşünüyorsunuz? Neden?
Satın alınan bir oyuncak, anlık bir mutluluk verebilir. Fakat emek verilerek yapılan bir oyuncak, çok daha değerlidir. Çünkü emek verilerek yapılan bir oyuncakta:
- Duygular vardır: Emek veren kişi, oyuncağa sevgi, sabır ve özen gösterir. Bu duygular oyuncağa aktarılır ve onu özel kılar.
- Anılar vardır: Emek verilerek yapılan oyuncak, yapım sürecine dair anılar barındırır. Bu anılar, oyuncağa manevi bir değer katar.
- Emek vardır: Emek verilerek yapılan bir oyuncak, zaman ve emek harcanarak ortaya çıkar. Bu da oyuncağı daha değerli kılar.
TAHTA BİSİKLET
Canım Oğlum,
Yıllarca önce senin de yazları severek gittiğin kasabada yaşıyorduk.
Babamın küçük bir tatlıcı dükkânı vardı.
Annem, evde bütün gün temizlik yapardı. Her ay başı babam, elinde bazen iki bazen tek bilezikle gelir; annemin bileğine takardı. Annemin içten içe gönendiğini, sevindiğini görürdüm.
O akşamlar her akşamdan daha güzel geçerdi bana göre. Babam da1 annem de neşeli olurlardı.
Babam eğlenceli bir adamdı. Her durumun gülünç bir yanını bulur çıkarır, bizi kahkahalara boğardı.
Arada bir babamın dükkânına uğrayıp taze ekmekle tahin yemeyi çok severdim. Hele okul çıkışlarında karnım zil çaldığında şeker şerbetiyle karılmış tahinin tadına doyamazdım.
Babam bir akşam asık yüzle geldi.
Annem merakla yüzüne baktı. Bir şey demedi. Zaten babam söylemezse o, bir şey sormazdı. Babam, uzun süre suskun kaldı. Pencereden, akşamın sokakları kaplayan karanlığına daldı gitti.
Sonunda annem dayanamadı:
“Ne oldu Osman, bir şey mi oldu? Hiç yüzün gülmüyor.”
Babam şaşırarak baktı anneme. Sanki böyle bir soru beklemiyordu.
“İşler kötü gidiyor. Birkaç haftadır alışveriş olmuyor.” dedi.
Sonra da evdeki havayı dağıtmak ister gibi güldü:
“Boş verin, kara gün kararıp kalmaz. Bugün olmazsa yarın olur, yarın olmazsa öbür gün…”
Annem de onun umutlarına katıldı:
“Elbette. Ne yapalım? Her şey, her zaman güzel gitmez ya!”
O akşam babam yine eskisi gibi güldü, güldürdü. Öyle zamanlarda en çok benimle ilgilenirdi. İlginç sorular sorardı bana:
“Bir kulağı sağır olan köpek neden konsere gider?”
“Kuyruğu kırık kedinin kaç bacağı vardır?”
“Annesini yitiren kaz neden aramaz?”
Ya da:
“Sarı öküzün boynuzları ne renktir?”
“Çil horozun yumurtası da çil olurmuş. Doğru mu?”
Ben, onun sorularına kıkırdarken annem de kahve pişirirdi. O zaman babamın neşesi yerine gelir, dükkândaki yorgunlukları biterdi.
O gün de geceyi umutla, neşeyle bitirdik. Ben her zaman erkenden yatarken o gün geç kaldım. Yine de mutluydum. Babamın yüzü gülmüştü ya… Ötesinin önemi yoktu. Babam nasıl olsa işleri yoluna koyardı.
Öyle olmadı. Babam ertesi gün de daha ertesi günlerde de yorgun, umutsuz geldi. Annem her seferinde sesini çıkarmadan karşıladı. Sessizce yemeklerimizi yedik, odalarımıza çekildik.
Neşemiz kaçmıştı artık. Hepimiz, bir daha eski günlerdeki gibi mutlu olamayacağız, diye düşünüyorduk.
Öylesine umutsuzduk.
Bir akşam babamla annem ilk kez tartıştılar. Annem kırıldı. Babam küstü. Ortadaki sofra suçlu bir çocuk gibi bekledi bizi. Ben üzüldüm. Odama çekildim. Uyumuşum. Sabahleyin evden hepimiz birlikte çıktık. Sokaklardan hiç konuşmadan geçtik. Annemle babam, beni okuluma bıraktılar. Sonra da çarşıya yürüdüler.
Akşam eve geldiğimde annem yoktu. Biraz sonra sesini duydum. Komşulardan geliyordu.
Onu karşılamaya çıktım. Üzgündü. Solgun görünüyordu. Hasta zannettim. Alnına dökülen saçlarını düzeltirken kolunu gördüm. Bilezikler yoktu. (…)
Babamın işlerini annemin bilezikleri de düzeltemedi. Evdeki değerli halılar, özel dokutulmuş
yörük kilimleri birer ikişer çıktı elden. Annem artık hiç konuşmuyordu. Akşamları sofraya hepimiz zorla oturuyorduk.
Bir akşam babam eve gelmedi. Annemse pencerede asker oğlunu bekleyen kadınlar gibi uzun süre bekledi. Tam ben odamda yatmaya hazırlanırken evin önüne bir kamyon geldi. İçinden Annem hiç sesini çıkarmadan eşyayı toplamaya başladı. Babam getirdiği adamlara önce buzdolabı, çamaşır makinesi gibi ağır olanları kamyona yükletti. Sonra yataklar, dolaplar, çalışma masam, koltuklar derken ev boşalıverdi. Annem ağlıyordu. Ben de arkadaşlarımızdan, komşularımızdan ayrılıyorum diye üzgündüm.
(…)
Kamyon yürüdüğünde gözyaşlarımı tutamadım. Babamın da başını çevirdiğini, gözlerini sildiğini gördüm. Annemse daha kamyona binmeden evi süpürürken ağlamaya başlamıştı.
Köye nasıl geldik, eşyalar nasıl indi bilmiyorum. Ertesi sabah kalktığımda odada yalnızdım.
Dışarı çıktım.
Babam toprak damın üstünde oturuyordu. Annemse ortalarda görünmüyordu. Burası babamın köyüydü, bunu biliyordum ama yine de öylesine yabancıydı ki bana… Evin içinde nereye basacağımı, nerede duracağımı bile bilmiyordum.
“Baba, annem nerede?”
Oturduğu yerde sesime döndü. Gözleri ağlamış gibi kırmızıydı:
“Anneannenlere gitti.”
“Ne zaman gelecek?”
“Bilmiyorum. Yakında belki biz gideriz.”
“Peki, benim okulum ne olacak?”
“Ona da bir çare bulacağız.”
Okula o yıl köyde devam ettim. Ama çok sessizdim. Arkadaşlarım ne kadar oyuna çağırsalar da içimden oynamak gelmiyordu. Benim durgunluğum da babamı üzüyordu. Bunu görüyordum.
Annemi soramıyordum. Evimize amcalar, dayılar, halalar gelip gidiyordu. Bense hepsini birbirine karıştırıyordum. Kim necidir? Kim kimin nesi olur, bilemiyordum. Beni sever görünüyorlardı.
Tarlalar, bahçeler, bağlar alınıp satılıyor ama sonuç değişmiyordu. Biz hâlâ köydeydik.
Bir gün babam avluya birtakım tahta parçalarıyla bir iki dal getirdi. Testereyi, keseri, çekici, çivi kutusunu çıkardı.
“Ne yapacaksın baba?”
“Ben de bilmiyorum. Bakalım sonunda ortaya ne çıkacak?”
Sonra da kesip biçmeye başladı. Sesimi çıkarmadan bir süre onu izledim. Sonunda arkadaşların yanına gittim. Oyunlarına girmesem de onları izlemeyi seviyordum.
(…)
Eve geldiğimde hanaya çıktım. Orta yerde üç tekerlekli bir tahta bisiklet duruyordu. Çok heyecanlandım. Gerçek bir bisikletmiş gibi dümeninden tuttum. Tekerleklerini elledim. Pedalına dokundum. Ertesi gün sokaklarda ne güzel sürerdim kim bilir?
Babamı arandım. Yoktu. Sanki kendi yerine bisikleti bırakıp o da çekip gitmişti. Öyle sandım.
Bisikleti yattığım odaya götürdüm. Yatağımın başucuna koydum. Yatağıma uzandım. Bir şey yememiştim ama açlık duymuyordum. Uyumuş kalmışım. Gece başucumda konuşmalar duydum. Bir el saçlarımı okşuyor, beni kokluyordu. Birden onun kokusunu, annemin kokusunu yüreğimde duydum. Gözlerimi açtım. Bana gülümseyen yüzüyle babam duruyordu karşımda. Düş kırıklığına uğradım ama yine de boynuna sarıldım.
Sormadan edemedim:
“Annem ne zaman gelecek baba? Biz anneme ne zaman gideceğiz?”
O, beni öperken yanaklarım ıslandı.
“Bilmiyorum, belki de çok kısa zamanda gelir annen.”
Neler olduğunu bilmiyordum ama ben annemi bekliyordum.
O akşam babamla birlikte gece yarısına doğru sıcak bir çorba içtik. Ertesi sabah başucumda beni bekleyen tahta bisikleti kucaklayıp hanaya çıktığımda annemle babamı konuşurken gördüm. Düş mü görüyorum diye etimi çimdikledim. Bisikleti bir yana fırlatıp anneme sarıldığımda babam pedalı kırılan bisikleti onarmaya başlamıştı.
Tahta bisiklete hiç binemedim. Çünkü her binişimde pedalı kopuyordu. Ama olsun. O, babamın benim için sevgiyle yaptığı bisikletti. Çarşılarda satılan pırıl pırıl bisikletlerde sevgi var mıydı?
(…)
“Tahta bisikletin canı var mıydı?”
“Kayısı ağacı şeftaliye ne demiş?”
Bu soruların yanıtını babam da bilmiyordu ama beni düşündürüyordu.
Ben de bol bol yanıt buluyordum.
Bakalım sen de bu sorulara kendine göre yanıtlar bulacak mısın?
İşte böyle İlker’im. Benim tahta bisikletim öyle sanırım o köylerde hiç yapılmamış bir bisikletti. O, bana babamın sessiz ama derin sevgisini söyledi durdu bunca yıl. Ne zaman bir bisiklet görsem babamın bana yaptığı o garip ama sevginin simgesi tahta bisikleti anımsarım.
Gözlerinden öperim canım oğlum.
Annen
Hidayet KARAKUŞ
Annemin Mektupları/Tahta Bisiklet
(Kısaltılmıştır.)
Hidayet Karakuş’un Hayatı ve Edebi Kişiliği
Hidayet Karakuş, 1947 yılında Isparta’da doğdu. 1964 yılında Isparta Gönen İlköğretmen Okulu’nu, 1966 yılında Selçuk Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. 1966-1992 yılları arasında Adana, Manisa ve İzmir’de Türkçe öğretmenliği yaptı. 1992 yılında emekli oldu.
Karakuş, edebiyat yaşamına şiirle başladı. İlk şiiri 1963 yılında “Isparta Postası” gazetesinde yayımlandı. Şiirleri, Varlık, Yeditepe, Türk Dili, Milliyet Sanat gibi dergilerde yer aldı. 1979 yılında “Günaydın Gül Yaprağı” adlı ilk şiir kitabı yayımlandı.
Karakuş, şiir, roman, öykü, radyo oyunu ve deneme türünde eserler verdi. Eserlerinde Anadolu insanının yaşamından kesitler, toplumsal sorunlar ve doğa sevgisi gibi temaları işledi.
Edebi Kişiliği:
- Toplumcu Gerçekçi: Karakuş, eserlerinde toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla Anadolu insanının yaşam mücadelesini ve yaşadığı sorunları anlattı.
- Duygusal ve Samimi: Karakuş’un eserlerinde duygusallık ve samimiyet ön plandadır. Kullandığı dil sade ve akıcıdır.
- Doğa Sevgisi: Karakuş, eserlerinde doğa sevgisini de sıkça işlemiştir. Doğa tasvirleri canlı ve etkileyicidir.
Başlıca Eserleri:
Şiir:
- Günaydın Gül Yaprağı (1979)
- Yağmurdan Sonra (1981)
- Bir Kuş Uçtu Gözlerinden (1984)
- Güneşli Bir Sabah (1987)
- Çiçekli Bir Yol (1990)
Roman:
- Yağmurlar Nereye Yağar (1981)
- Uykusu Derin Şehir (1991)
- Bir Yudum Sevgi (1994)
- Yitik Kentin İzinde (1997)
Öykü:
- Yolculuk (1983)
- Bir Avuç Sevgi (1986)
- Yaşadıklarımdan (1993)
1.ETKİNLİK
Metni dinlerken not aldığınız kelimelerin anlamlarını tahmin ederek yazınız. Tahminlerinizin doğruluğunu TDK Türkçe sözlükten kontrol ediniz.
Gönenmek
Tahminim: Sevinmek
Anlamı: Mutlu, mesut olmak, rahat bir hayat sürmek, sevinç duymak
Hana
Tahminim: Dam
Anlamı: Avlu
Gülünç
Tahminim: Komik
Anlamı: Komik
Pedal
Tahminim: Ayak ile hareket eden alet
Anlamı: Bir makinede, bir araçta ayak yardımıyla dönmeyi veya hareketi sağlayan düzen
2.ETKİNLİK
Aşağıdaki soruları okuduğunuz metinden hareketle cevaplayınız.
- Babanın eve yüzü asık dönmesinin nedeni nedir?
Babanın eve yüzü asık dönmesinin nedeni işlerinin kötü gitmesidir.
- Babanın kızına ilginç sorular sormasının nedenleri nelerdir?
Babanın kızına ilginç sorular sormasının nedeni kızının dikkatini dağıtmak ve yaşadıkları zorlukları unutturmak olabilir.
- Babanın işlerinin kötü gitmesinin aile yaşantılarına etkileri nelerdir?
Babanın işlerinin kötü gitmesi aile yaşantılarını olumsuz etkilemiştir. Aile bireyleri mutsuz ve umutsuz olmuştur. Birbirleriyle eskisi kadar iletişim kuramamaya başlamışlardır. Maddi sıkıntılar nedeniyle ailedeki huzur bozulmuştur.
- Baba, işlerinin kötü gitmesine nasıl bir çözüm bulmuştur?
Eşine taktığı bilezikleri, evdeki değerli eşyaları satmıştır fakat çözüm olmamıştır. Baba, köye taşınmaya karar vermiştir.
- Köye taşınan ailenin hayatında ne gibi değişiklikler olmuştur?
Anne ile baba ayrılmıştır. Çocuk okuluna köyde devam etmiştir.
- Babanın yerinde olsaydınız ailenizi bir arada tutmak için neler yapardınız?
Babanın yerinde olsaydım, ailenin bir arada kalması için elimden geleni yapardım. Aile bireyleriyle açık ve dürüst bir şekilde iletişim kurmaya çalışırdım. Maddi sıkıntılara rağmen ailedeki umut ve sevgiyi canlı tutmaya gayret gösterirdim. Ailece yeni çözümler üretmek için birlikte çalışırdık.
- Sizce çocuk, tahta bisikleti gördüğünde neler hissetmiş olabilir?
Çocuk, tahta bisikleti gördüğünde ilk önce şaşırmış olabilir. Babasının ona aldığı bu ilginç hediye karşısında meraklanmış ve heyecanlanmıştır. Tahta bisiklete binmek için sabırsızlanmıştır.
- Metnin kahramanlarından hangisi olmak istediğinizi nedenleri ile anlatınız.
Metnin kahramanlarından hangisi olmak istediğimi seçmek zor. Her birinin kendine özgü güçlü ve zayıf yönleri var. Annenin sevgisini ve özlemini yansıtan karakteri anımsatıcı buluyorum. Babanın zorluklar karşısında yılmadan mücadele etmesi ve sevgi dolu yaklaşımı da takdire şayan. Kızın ise meraklı ve hayal gücü geniş olması beni etkiliyor. Her bir karakterden öğrenecek bir şeyler olduğuna inanıyorum.
4.ETKİNLİK
“Tahta Bisiklet” metninden öznel ve nesnel yargılardan üçer tanesini belirleyerek yazınız.
Öznel Yargılar:
O gün de geceyi umutla, neşeyle bitirdik.
Yıllarca önce senin de yazları severek gittiğin kasabada yaşıyorduk.
O akşamlar her akşamdan daha güzel geçerdi bana göre.
Nesnel Yargılar:
Babamın küçük bir tatlıcı dükkânı vardı.
Bir akşam babam eve gelmedi.
Okula o yıl köyde devam ettim.
5.ETKİNLİK
“Tahta Bisiklet” metninin konusunu, ana fikrini ve yardımcı fikirlerini belirleyerek yazınız.
Konusu: Zorluklar karşısında ailenin önemini ve sevginin gücü
Ana fikri: Aile, sevgi ve dayanışma ile her türlü zorluğun üstesinden gelebilir.
Yardımcı fikirleri:
- Maddi sıkıntılar aile içi huzuru bozabilir.
- Zor zamanlarda bile umut ve sevgiyi kaybetmemek önemlidir.
- Çocuklar, zorluklara karşı dayanıklı ve hayal gücü geniş olmalıdır.
- Sevgi dolu bir aile ortamı, zorlukların üstesinden gelmeyi kolaylaştırır.
6.ETKİNLİK
“Ne güzel günlerdi!” diyebileceğiniz bir anınızı arkadaşlarınıza anlatınız.
Bu etkinliği bireysel olarak kendi yaşantınızdan hareketle yapmalısınız.
8.ETKİNLİK
Kendinizi İlker’in yerine koyarak aşağıda giriş bölümü verilmiş olan mektubu kurallarına uygun olarak tamamlayınız.
26.02.2024
Biricik Anneme,
Anne babalar için evlatlarının ne denli kıymetli olduğunu ben de evlat sahibi olduğumda anlayacağım.
Ama bilmeni isterim ki senin kıymetini ifade etmeye kelimeler yetmez.
Bana yazdığın mektupta çocukken yaşadığın zorlukları, hissettiklerini ve senin için çok değerli
olan tahta bisikleti anlatmışsın. Yüreğindekileri benimle paylaştığın mektubunu okurken hem üzüldüm hem sevindim. Üzüldüm çünkü küçük yaşta bu kadar zorlukla karşılaşmışsın. Maddi sıkıntıların aileni nasıl etkilediğini ve yaşadığınız zorlukları okuyunca içim burkuldu. Özellikle babamın işlerinin bozulması ve annenin bileziklerini satmak zorunda kalmaları beni çok üzdü. Bir çocuğun bu kadar zorluğa şahit olması ve aile bireylerinin mutsuzluğunu hissetmesi elbette kolay değil.
Ama aynı zamanda sevindim de. Annemden bu kadar güzel ve duygusal bir mektup aldığım için mutluyum. Duygularını ve düşüncelerini benimle paylaşarak bana güvendiğini hissettirdin. Bu bana çok değerli. Anlattığın zorluklara rağmen sevginiz ve dayanışmanız beni etkiledi. Özellikle babamın sana yaptığı tahta bisiklet, sevginin ve emeğin somut bir örneği gibi. Maddi değeri olmasa da manevi değeri çok büyük. Bu bisikletin sana hissettirdiklerini okumak beni duygulandırdı.
Biliyorum anne, her zaman yanımda oldun ve beni destekledin. Senin sevgin ve desteğin sayesinde her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğime inanıyorum. Bu mektubun bana ne kadar değerli olduğunu ve seni ne kadar sevdiğimi bir kez daha hatırlattı.
Seni çok özledim anne. En kısa zamanda yanına geleceğim.
Sevgilerimle,
Oğlun İlker