Torunuma Mektuplar Metni Cevapları Sayfa 150-151-152-153-154-155
Torunuma Mektuplar Metni Cevapları Sayfa 150-151-152-153-154-155
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
- 26 Ağustos tarihi ile ilgili yaptığınız araştırmanızı arkadaşlarınızla paylaşınız.
26 Ağustos 1922 tarihi, Türk Kurtuluş Savaşı’nda bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki Türk ordusu, Yunan ordusuna karşı Büyük Taarruz’u başlatmıştır.
Taarruzun Öncesi:
- Sakarya Meydan Muharebesi’nde (23 Ağustos- 13 Eylül 1921) Yunan ordusu durdurulmuştur.
- Türk ordusu, Büyük Taarruz için bir yıl boyunca hazırlık yapmıştır.
- Bu hazırlıklar sırasında ordu yeniden düzenlenmiş, yeni silahlar ve cephane temin edilmiştir.
Taarruzun Başlaması:
- 26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30’da topçu ateşi ile Büyük Taarruz başlamıştır.
- Türk ordusu, Yunan ordusunu Afyonkarahisar-Dumlupınar Cephesi’nde bozguna uğratmıştır.
- Taarruz, 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla sona ermiştir.
Taarruzun Sonuçları:
- Yunan ordusu Anadolu’dan atılmıştır.
- Türk Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanmıştır.
- Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığını kazanmıştır.
26 Ağustos tarihi, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde önemli bir yere sahiptir. Bu tarih her yıl Başkomutanlık Meydan Muharebesi Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır.
- Yaşadığınız bölgedeki müzeler ile ilgili edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
Bu soruyu bireysel olarak cevaplandırmalısınız.
TORUNUMA MEKTUPLAR
Merhaba Sevgili Torunum,
İki önemli olayın yıl dönümü bugün. Birincisi 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı. Anadolu’yu yurt edinmemizin başlangıç tarihi. Tarih kitapları böyle yazıyor. Ama son zamanlarda yapılan bazı araştırmalara göre, Türkler hep vardı bu topraklarda. Türklerin Sümerlerden geldiğini iddia eden araştırmacılar, bilim insanları var.
İkinci önemli olay ise bağımsızlık savaşımızda düşmana en büyük darbeyi indirdiğimiz
Büyük Taarruz. 26 Ağustos 1922 günü, Büyük Önder Atatürk’ün emriyle, her adımda destanlar yaratan ordumuz, ulusuyla kenetlenip düşmanın üstüne yürümüştü.
O günleri içimizde yeterince hissederek anmayı unuttuk gibi geliyor bana. Kuru sözler, şiirler yetmiyor. Algıyı güçlendirecek deliller gerek.
Geçen gün İzmir’den gelen yeğenlerimi, babanı aldım, Anıtkabir’e gittik birlikte. Büyük
Ata’nın mozolesi önünde durduk. Uzun zamandır fırsat bulup gidememiştim. İçimde bazı duyguların tozlandığını, ışığını yitirdiğini ilk orada hissettim. Önemsemem gereken birçok şeyin üzerinde düşünmediğimi anladım orada. Bir işim vardı, bir hayatım.
Ailemi geçindirecek kadar para kazanıyordum. Gerisi… Bana bütün bunları sağlayan, bugünkü özgürlüğümü armağan edenleri pek düşünmez olmuştum.
İşte orada bunu fark ettim.
Müzeyi gezdik çocuklarla. Çanakkale deniz ve kara savaşlarının canlandırıldığı bölüme gelince, içimde kabaran duyguları kontrol etmek iyice güçleşti. Biz orada 250 bin şehit vermiştik.
Gözlerim dolu, tüylerim diken diken baktım her bir ayrıntıya. Tabloda bir asker, dönmüş bize bakıyordu. Bana, ta gözlerimin içine bakıyordu. Sanki “Biz burada boşuna ölmedik! Bunun farkında mısın?” diye soruyordu gözleriyle.
Sonra Sakarya, Büyük Taarruz.
Kulağımda silah sesleri, yürümeye devam ettim. Her bir galeride bize bu ülkeyi, Cumhuriyet’i armağan edenlerin portreleri, büstleri vardı. Tablolarda, nasıl, ne şartlarda mücadele verildiği, devrimlerin nasıl bir inançla gerçekleştirildiği resmedilmişti.
Müzeden çıktıktan sonra bir kez daha mozoleye yürüdüm. Mozolenin önünde bütün kalbimle minnetimi anlattım Ata’ya. Emanetinin emin ellerde olduğunu söyledim. Onun beni bir şekilde duymuş olduğuna inanıyorum ve diğer bütün şehitlerin, gazilerin.
Anıtkabir’den ayrılırken, babanla kuzenleri birbirlerine heyecanla gördüklerini anlatıyorlardı.
Ben kalbimin üstüne, düşüncelerimin arasına sinen tozu temizlemiştim. Unuttuklarımı hatırlamıştım.
Bence herkes, ne yapıp edip, mutlaka bir kez olsun Anıtkabir’e gitmeli. Gidecek durumda olmayanları gerekirse devlet kurumları götürmeli.
Müzeler, şehitlikler, anıların ve gerçeklerin saklandığı değil, sunulduğu yerler olmalı artık.
Bizim olanı sahiplenmenin yolu buralardan geçiyor. Buraları anlamaktan ve anlatabilmekten…
Eğer Anıtkabir’e gitmedinse git. Eminim bugünkünden çok daha gelişmiş teknolojilerle yenilenmiştir.
Belki üç boyutlu diyagramlar, filmler gösteriliyordur. Bilemiyorum. Geleceğin müzelerini merak ediyorum. Ama unutma! Önemli olan müze değil, müzede sana sunulanlar. Ve bir müze, teknik yönden ne kadar gelişmiş olursa olsun, asla içinde barındırdıklarından daha değerli, daha önemli olamaz.
Öğle tatili bitiyor. Arkadaşlar izne çıktı. Bugün çok çalışmam gerek. Seni sevgiyle kucaklıyorum.
Sahip olduklarının değerini bilen, iyi bir insan olman dileğiyle.
Hatice TANRIÖĞEN
- ETKİNLİK
Aşağıdaki soruları okuduğunuz metinden hareketle yanıtlayınız.
- Yazarın mektubunu yazdığı tarih hangi önemli olayların yıl dönümüdür?
Yazarın mektubunu yazdığı tarih 26 Ağustos’tur. Bu tarih iki önemli olayın yıl dönümüdür:
- 1071 Malazgirt Savaşı: Anadolu’yu yurt edinmemizin başlangıç tarihi olarak kabul edilir.
- 1922 Büyük Taarruz: Bağımsızlık savaşımızda düşmana en büyük darbenin indirildiği dönüm noktasıdır.
- Yazar, tozlandığını ve ışığını yitirdiğini düşündüğü millî duygularını hangi etkinliklerle canlandırır?
Yazar, milli duygularını canlandırmak için aşağıdaki etkinlikleri gerçekleştirir:
- Ailesiyle birlikte Anıtkabir’i ziyaret eder.
- Anıtkabir Müzesi’ni gezerek Kurtuluş Savaşı’nın ve Atatürk’ün devrimlerinin görsel anlatımını izler.
- Müzedeki tablolar ve objeler vasıtasıyla savaşın zorluklarını ve şehitlerin fedakarlıklarını anlar.
- Yazar Anıtkabir ziyaretinde neler hissetmiştir?
Yazar Anıtkabir ziyaretinde şu duyguları hissetmiştir:
- Minnet: Ata’ya ve şehitlere olan minnet duygusu
- Vatan sevgisi: Vatan sevgisi ve milli bilinci
- Sorumluluk: Cumhuriyeti koruma ve geliştirme sorumluluğu
- Hüzün: Şehitler için hüzün ve saygı
- Siz daha önce müze ziyaretinde bulundunuz mu? Bulunduysanız ziyaret esnasında neler hissettiniz?
Bu soruya bireysel olarak cevap vermelisiniz.
- Millî kültürün korunmasında müzelerin katkısı nedir? Açıklayınız.
- Tarihi ve kültürel eserleri korur ve gelecek nesillere aktarır.
- Geçmişin hikayelerini ve değerlerini toplumla paylaşır.
- Milli bilincin ve kimlik duygusunun gelişmesine katkıda bulunur.
- Farklı kültürler arasında saygı ve hoşgörüye teşvik eder.
- Eğitim ve araştırmaya kaynak sağlar.
Müzeler, milli kültürün somut birer göstergesidir ve onu gelecek nesillere aktarmada önemli bir rol oynar.
- ETKİNLİK
Kendinizi, yaşadığınız yeri tanıtan bir rehber olarak hayal ediniz. Yörenizin kültürel özelliklerini hazırladığınız görselleri kullanarak anlatınız.
Merhaba! Benim adım Ahmet ve size yaşadığım yer olan Karadeniz Bölgesi’ni tanıtmaktan mutluluk duyuyorum. Karadeniz, Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alır ve muhteşem doğal güzellikleri, zengin kültürel mirası ve leziz mutfağıyla tanınır.
Öncelikle Karadeniz’in eşsiz doğasına bir göz atalım. Bölge, yemyeşil dağları, bol oksijenli ormanları ve coşkulu nehirleriyle ünlüdür. Görsellerde gördüğünüz gibi, doğanın içinde yürüyüş yapmak veya yayla evlerinde konaklamak gerçekten unutulmaz bir deneyimdir.
Karadeniz’in kültürel özelliklerine gelince, burası zengin bir folklor ve geleneklere sahiptir. Halk dansları ve müzikleri, genellikle renkli kıyafetlerle sergilenir ve her yıl düzenlenen festivallerde bu kültürel miras canlı bir şekilde kutlanır.
Ancak Karadeniz denildiğinde akla ilk gelen şeylerden biri elbette mutfağıdır. Karadeniz mutfağı, taze ve doğal malzemelerle hazırlanan lezzetli yemekleriyle ünlüdür. Görsellerde gördüğünüz gibi, mısır ekmeği, hamsi tava, kuymak ve pide gibi birçok yerel lezzeti burada bulabilirsiniz.
Sonuç olarak Karadeniz Bölgesi doğal güzellikleri, kültürel mirası ve leziz mutfağıyla ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim sunar. Buraya geldiğinizde kendinizi doğanın kucağında, geleneksel danslarla eğlenirken ve enfes yemeklerle tanışırken bulacaksınız. Umuyorum ki, bu kısa rehberimiz Karadeniz’i size daha yakından tanımanıza yardımcı olmuştur. İyi yolculuklar!